Uçakta Radyasyon Var mı?

Uçağa binip bulutların üzerine çıkmak ve kendimizi gökyüzünün kollarına bırakmak, bizi bir süreliğine gündelik koşturmalarımızdan uzaklaştırdığı için bile harika. Ancak unuttuğumuz bir şey var: Yerden yükseldikçe; aslında yaşamımızı sürdürmek için içinde bulunmamız gereken koruyucu kozadan çıkıyoruz. Hücrelerimizi, güneş, çarpışan yıldızlar, kara delikler ve çok çeşitli kaynaklardan gelen kozmik radyasyonun kollarına bırakıyoruz.

Onlara kozmik ışınlar veya kozmik iyonize radyasyon parçacıkları deniyor. Neredeyse ışık hızında hareket eden demir ve nikel gibi atomların çekirdekleri onlar. Bu yüksek enerji yüklü ışınların oluşturduğu radyasyon, insan gözüyle görülemiyor. Ama milyonlarca yıldır uzayın derinliklerinde hareket eden bu ışınlar, derimizi yakıp bizi cilt kanseri yapabilir ve gözlerimize zarar verebilir. Yani çok tehlikeli!

UV ışınlarının yarattığı radyasyon, Güneş ışınlarını geliş açısı, bulutlar, aerosoller, diğer atmosferik bileşenler, uçuş süresi, bulunduğunuz enlem ve deniz seviyesinden yüksekliğinize göre değişiyor. Farklı dalga boylarına göre UVA, UVB ve UVC şeklinde üç farklı tipi bulunan bu zararlı ışınlar, aslında ozon tabakası tarafından emiliyor. (UVC’nin dalga boyları 100 ila 280 nanometre; UVB’nin dalga boyları 280 ila 315 nanometre; UVA’nın dalga boyları ise 315 ila 400 nanometre aralığındadır.) Ancak UVA ve bazı UVB ışınları ozon tabakasını da delerek bizlere kadar ulaşıyor. UVA, UVB’den daha zayıf olmasına rağmen cilde daha derin nüfuz eder.

New Mexico’da içi helyum dolu araştırma balonunun gökyüzüne gönderilmesi ile yapılan ve yaklaşık 1.5 yıl süren araştırmaya göre, 26 bin feet yani yaklaşık 8 km irtifadan sonra, yolcular radyasyona maruz kalmaya başlıyor.

Atmosferdeki hava yoğunluğu deniz seviyesinden daha ince olduğu için tehlikeli UV ışınlar yüksek irtifalarda daha az filtreleniyor. UV radyasyonu, yerden 1000 fit yükseldikçe ortalama yüzde 6 ila 10 oranında artıyor. Yani uçakların seyrettiği 31-41 bin feet bandında yere göre 15-20 kat daha fazla radyasyon var. Ozon tabakasındaki deliğin giderek büyüdüğü ve havayolu seyahatlerinin giderek arttığı da düşünülürse durum gelecekte daha vahim bir hal alacak gibi görünüyor. Uçaktaki radyasyon miktarı önden arkaya doğru düşüyor. En düşük radyasyon oranı oran tuvaletlerde ölçülüyor.


İlgili Haber | Uçuşta Güneş Yanığı Tehlikesine Dikkat!


Kıtalar arası uçuşlarda irtifa, kısa mesafeli uçuşlara oranla daha yüksek olduğu için maruz kalınan radyasyon da artıyor. Ayrıca kutuplar üzerinden yapılan uçuşlarda alınan radyasyon, ekvator üzerinden yapılan uçuşlara oranla 3 kat daha fazla. Çünkü karlı bölgelerin üzerinde uçarken güneş ışınları yansıma etkisiyle daha zararlı hale geliyor. Kıtalararası bir uçuşta yolcu en az bir akciğer filmi çektirdiğinde aldığı miktarda bir radyasyona maruz kalıyor.

Yapılan araştırmalar, uçucu personelin ortalama olarak en yüksek radyasyona maruz kalan meslek grubu olduğunu gösteriyor. Bunun anlamı şu: kokpit ve kabin ekibi, nükleer reaktörler ile çalışan insanlardan bile daha fazla radyasyona maruz kalıyor.

Bir başka bilimsel çalışmanın sonucu ise 30 bin fitte seyreden uçaktaki pilotların 20 dakikada maruz kaldığı radyasyon değerine yolcular 57 dakikada ulaşıyor. Yani kokpit kabine göre yaklaşık 3 kat daha tehlikeli. Bu yüzden pilotların kendilerine çok daha fazla dikkat etmeleri gerekiyor.

UV ışınlarının pilotlar üzerindeki zararlı etkisi bir kaç faktöre bağlı: kokpitte geçirilen süre, belirli rotalarda yapılan uçuş sayısı, kokpit camının özellikleri, kişisel cilt yapısı, kalkış ve iniş sırasında güneşin konumu.

Güneşin ön cama geliş açısı kokpitteki radyasyon yoğunluğu konusunda en önemli faktör. Güneş ışınları dik bir şekilde gelmediğinde, kokpitteki kozmik radyasyon, uçağın dışındaki radyasyonun % 5’i seviyelerinde. Ancak güneş ışınları pilotlara doğrudan ulaşıyorsa oran yüzde 50 ila yüzde 100 arasında bir artış gösteriyor.

Kokpit camları tarafından absorbe edilen UV radyasyonu miktarı camın malzemesi ve genel tasarımına da bağlı. 2007 yılında FAA tarafından uçak camlarının UV geçirgenlikleri ölçüldü. Çalışma için sekiz farklı uçak tipi seçildi. Üç büyük ticari jet MD-88, Airbus A320 ve Boeing 737; Ticari, pervaneli yolcu uçakları Fokker 27 ve ATR 42; özel jet Raytheon Hawker Horizon ve genel havacılıkta kullanılan, tek motorlu, pervaneli Beech Bonanza ve Cessna 182.

Bonanza ve Cessna 182’nin kokpit camları polikarbonat temelli plastik malzemeden üretilmişti. Diğerleri ise çok katmanlı kompozit temelli cam malzemeydi. Çalışma sonunda her iki cam türünün de UVB geçirgenliğinin yüzde 1’den az olduğu görüldü.

UVA’ya gelince işlerin değiştiği görüldü. Ölçümler binde 41’le yüzde 53.5 arasında değişkenlik gösterdi. Plastik camlar UVA radyasyonuna karşı daha dirençliydi. Bu sebeple profesyonel havayolu pilotları, özel pilotlardan daha uzun süre ve rutin olarak yüksek irtifada uçtukları için hem gözlerini hem de genel sağlık durumlarını kozmik radyasyona karşı korumak için daha özel önlemler almak zorunda. Bu yüzden pilotlara sürekli güneş gözlüğü kullanmaları tavsiye ediliyor. Sandığınız gibi hava olsun diye takmıyorlar.

adbanner