Türk Hava Yolları ile Güney İtalya’ya Uçuyoruz

Birazdan İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan başlayan muhteşem bir yolculuğa çıkıp İtalya’ya gidiyoruz. Çizmenin topuğu Puglia bölgesinde sanat, tarih, doğa ve lezzetin bir arada olduğu muhteşem bir tur olacak bu. Türk Hava Yolları ile business class seyahat deneyimi de cabası…

Roma-Floransa-Venedik-Pisa-Milano… Şu ana kadar gördüğünüz bu klasik İtalyan şehirlerini unutun. Bambaşka bir İtalya ile tanıştıracağım sizi. Hadi hazırsanız kemerlerinizi bağlayın. Başlıyoruz…

709 numaralı kapıya doğru koşar adım ilerlerken, hayatımda ilk kez ismim havalimanı koridorlarında yankılanıyor. Çünkü son çağrı anonsu yapılalı baya olmuş ve kapı kapanmak üzere! Uçuşa 3 saat kala havalimanına gelmişken neredeyse uçağı kaçıracağım! O zaman ben biraz soluklanırken hikayeyi en başa saralım…

Ben otobüse biner binmez hareket ediyoruz. Tıpkı uçağa geçeceğim kapı terminalin en uzak noktasında olduğu gibi, uçağın kendisi de apronun en uzak köşelerinden birinde park halinde. Bergama isimli Airbus A319-100 ile Bari’ye uçacağız. Merdivenleri hızlıca tırmanıp uçağa geçiyor ve 3 Delta numaralı koltuğuma geçiyorum.

Bir business class ritüeli olarak portakal suyum geliyor önce. Ardından günlük gazetelerden hangisini istediğim soruluyor. Atıştırmam için kavrulmuş Türk fındığı, yemek menüsü ile birlikte sunuluyor. Uçağımız bu esnada havalanıyor ve yaklaşık 1 saat 40 dakika sürecek keyifli bir uçuş başlıyor. Ardından kabin ekibi tablet ve kulaklıklarımızı dağıtıyor. Türk Hava Yolları’nın koltuk arkası ekranları olmayan uçaklarında bir süredir bu uygulama yapılıyor. Dağıtılan Samsung Galaxy S2 tabletleri aracılığıyla vizyon filmleri, televizyon dizileri, çocuk programları ve oyun seçenekleri gibi birçok alternatif eğlence ürünü ile uçuş keyfinin artırılması hedefliyor. Kulaklıklar ise Philips marka ve dış sesi önemli oranda kesiyor.

Ardından kabin ekibi ikrama başlıyor. Mozarella ve domates salatası, imam bayıldı, peynir tabağı, mango ve çarkıfelek meyveli muştan oluşan başlangıç tabağının yanında ana yemek olarak üç ayrı seçenek sunuluyor. Izgara köfteli sebze güveç, domates soslu karides, bezelye ve nane soslu rigatoni makarna. Ben güveci seçiyorum. Son derece lezzetli yemeklerin üzerine yerden 10 kilometre yüksekte çay keyfi yapmayı da ihmal etmiyorum.

Neredeyse daha servis tamamlanmadan iniş için alçalmaya başlıyoruz. Yaklaşık 1 saat 40 dakikalık keyifli yolculuğun sonunda Bari Karol Wojtyla Havalimanı’na teker koyuyoruz.

İtalya, ülkenin coğrafi şekli itibariyle çizmeye benzetiliyor. Çizmenin topuğunu oluşturan bölge Puglia. Bari ise Puglia bölgesinin merkezi. İtalyanlar Bari için, eğer Paris’in bir denizi olsaydı belki küçük bir Bari olabilirdi diyecek kadar işi ileri götürüyor. Adriyatik ve Akdeniz’in bir kolu olan Tiren denizi ile çevrelenmiş olan Puglia bölgesi, bereketli toprakları, şirin kasabaları, binlerce yıllık zeytin ağaçları ve üzüm bağlarından oluşuyor. Puglia, İtalya’nın bambaşka bir yüzü. Bugüne kadar gördüğünüz bilindik İtalyan şehirleri ile taban tabana zıt. Onlar ne kadar turistik, kalablık ve hareketli ise; bu bölge bir o kadar sessiz, sedasız, huzurlu… Doğası, mimarisi ve yemekleriyle makyajsız İtalya olarak adlandırılan bu bölge keşfedilmeyi bekliyor.

Puglia bölgesinin şirin kasabaları arasında ilk durağımız Polignano A Mare… Denize nazır güzel küçük şehir anlamına geliyor. 2 bini yılı aşkın bir tarihe sahip olan Adriyatik kıyısındaki bu şirin kasabanın sınırlarından içeri girdiğiniz anda hayran kalıyorsunuz. Masmavi suları ve nefes kesen manzarasıyla muhteşem bir yer. Çok iyi korunmuş bu tarihi kasaba, kireç taşı kayalıklar üzerine kurulmuş. Zamanla Adriyatik’in hırçın dalgaları bu kayalıklara vura vura mağaralar oluşturmuş. İşte o mağaraların üzerinde varlığını sürdüren Polignano a Mare, muhteşem mimarisi ve kendine has ambiansı ile Puglia bölgesinin bize hoşgeldiniz deyişinin vücut bulmuş hali adeta. Kasabanın eski şehir bölgesinin daracık sokaklarında, çiçekli balkonlu evlerin arasında ilerlerken çevreden duyulan müzik sesleri de atmosferi büyüleyici hale getiriyor. İnsan kendini kaybediyor.

Yemeğinizi denizin üstünde, bir mağaranın içinde kulağınıza gelen dalga sesleri eşliğinde yediğinizi düşünün. İşte Polignano a Mare’nin özeti bu.

Uçurum dalışı da kayalıklar üzerine kurulan kasabanın en popüler etkinliklerinden. Her yıl kayalıklardan denize atlama yarışı için dünyanın dört bir yanından insan burada toplanıyor. Kasabanın etrafında yazın ziyaret edilebilecek harika plajlar da bulunuyor. Kıyı şeridi boyunca dik ve sert kayalıkların üzerine yapılmış üst üste bitişik binaların arasındaki teraslara yürüyüp fotoğraflarını çekmek o kasabaya gelen tüm turistlerin neredeyse tek amacı.

Ünlü Volare şarkısının bestecisi Domenico Modugno da kasabanın yetiştirdiği en ünlü İtalyan. Bu yüzden Domenico’nun bir heykelini kasabaya dikmeyi ihmal etmemişler…

Puglia bölgesinin ikinci büyük şehri Lecce ise baş döndüren barok mimarinin vücut bulduğu yedi kapılı büyülü bir şehir. Bu ihtişamlı şehir, sahip olduğu sanat eserleriyle Güney İtalya’nın Floransa’sı olarak da biliniyor. Henüz turistler tarafından yeterince keşfedilmediği için şimdilik huzurlu bir İtalyan şehri. Labirent gibi daracık sokaklarda sarı kireç taşından yapılan taş binalar gece aydınlatmaları ile de muhteşem bir ambians kazanıyor.

Lecce, ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in filmlerini çektiği be aynı zamanda yaşamını sürdürdüğü şehir. Bu yüzden şehirdeki incecik süslemeli balkonlar, cam çerçeveler, devasa ahşap ve taş işli kapılarla adeta süslenen cadde ve sokaklarında dolaşıp tarihi yapıları gezerken kendinizi bir film setinde gibi hissediyorsunuz.

Güney İtalya’nın en şirin ve Türk tarihi açısından en özel kasabalarından biri de Otranto. Bugünün İtalya’sında yazlık bir sahil kasabası olan Otranto, İyon ve Adriyatik Deniz’nin buluştuğu stratejik konumuyla tarih boyunca deniz aşırı ticaretin yapıldığı önemli bir liman şehri olmuş. Konumu gereği çok fazla işgal ve istilaya maruz kalan Otranto’yu Akdeniz’e açılan Osmanlı da es geçmemiş. Fatih Sultan Mehmet 1480’de geldiği bu şehri ‘’Otranto Kuşatması’’ olarak geçen iki haftalık bir süreçten sonra ele geçirmiş. Ancak Fatih Sultan Mehmet’in ölümü üzerine fethinden sadece 13 ay sonra saltanatta oluşan krizin yarattığı boşluk sebebiyle şehir kaybedilmiş. İtalyanca’da bugün hala kullanılan ‘’Mamali Turchi’’ (Anneciğim Türkler) deyiminin kökeni Otranto’ya dayanıyor.

Otranto yakınlarındaki Akaya Kalesi de Türk istilasından şehri savunmak için inşa edilmiş. Oldukça kalın duvarlarla inşa edilen kalede geçmişe dair izlerin ve eserlerin en iyi şekilde muhafaza edildiği müzeye dönüştürülmüş bölümler de yer alıyor.

Şimdiki durağımız ise Gallipoli. Evet bildiğimiz Gelibolu aslında. Bir tarafına İyon Denizi diğer tarafına Adriyatik’i alan bu şirin kasaba, yüz yıllar boyunca denizleri ve insanları bir araya getirip kaynaştıran muhteşem bir yer olmuş.

Gallipoli’deki hemen hemen tüm yapılarda Yunan ve Roma izlerini görmek mümkün. Sokaklar ve evler çok şirin. Kasabanın neredeyse tamamı bembeyaz. Denizin rengi harika. Gallipoli’de yeni şehir ve eski şehir birbirine bir köprü ile bağlanıyor Eski şehir tarafında kale ve liman mutlaka görülmesi gereken yerlerden. ‘Gallipoli’nin eski şehri, küçük bir adanın üstüne kurulu. Ana karadan köprüyle adaya geçiyorsunuz.

Alberobello belki de Puglia bölgesinin en çok bilinen kasabası. Kelime anlamı “güzel ağaç” olan Alberobello, Konik şekilli gri çatılı, taş duvarlı, beyaz renkli benzersiz trullo isimli yapılarıyla ünlü. Sıradışı bu kasaba ve trullo evleri 1996’dan bu yana UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Bizim Harran’daki evlere de benzeyen Trullo evleri birden fazlaysa trulli olarak adlandırılıyor. Trulliler ilk olarak 14. yüzyılda inşa edilmiş. Yapımında harç kullanılmadan, üstü üste dizilen taşlarla oluşturulan bu evler, vergiden muaf olmak amacıyla yapılmış. 1300’lü yıllarda ıssız bir araziye kurulan Kont mülkiyetiyle birlikte özelleşen bölge zaman içerisinde çok kez el değiştirerek feodal bir düzene girmiş. Zaman içerisinde, kurulan çok sayıda yerleşimle birlikte burası, geniş bir köye dönüşmüş. Yeni kurulan yerleşimlerden yüklü miktarda vergi alınmak istenmesi, halkı yeni çareler üretmeye zorlamaya başlamış. Dönemin Dükü Girolamo, halka konik biçimli Trulli evleri yapmaları şartını getirerek onları vergi yükünden kurtarmayı önermiş. Harç kullanılmadan yapıldığı için bu evlerin özellikle çatıları hemen yıkılabilir durumda. Vergi memurları geldiğinde kolaylıkla ortadan kaldırılabiliyor. Konik şeklinde çevrili çatısız yapılar da binadan sayılmadığı için halk, vergi ödemekten kurtuluyor. Bölgedeki karstik arazide Trulli evlerinin ana malzemesi olan kireç taşı bolca bulunuyor. Bu da evlerin sık sık yıkılıp yeniden yapılmasına imkan veriyor.

Masallardan çıkmışçasına otantik bir görünüme sahip Trulli veya çoğul olarak Trullo’lar günümüzde turistik ve kişisel yaşam alanı oluşturmak için kullanılmaya devam ediyor. Burada bulunan bazı evler müze ya da hediyelik eşya satışı için kullanılıyor. Ancak yaşamak için satışa çıkan ya da kiralanabilen trullo evi bulmak da mümkün. Şirinler kasabasını andıran Arbelobella’daki trullo evlerinin gri çatılarında, beyaz kireçle boyanmış sembollerin her biri farklı bir anlam taşıyor. İçinde yaşayan ailenin dini inanışı ya da hangi statüde olduğunu gösteren bu semboller ile Arbelolabello müthiş görsel şölen sunan bir açık hava müzesine dönüşüyor. Evlerin konik çatısının en üstüne ise o evi yapan kişinin imzası niteliğinde bir taş ekleniyor.

Dönüş vakti geliyor. Bari’nin şirin havalimanının kapısından içeri giriyorum. Kontuara yaklaşıyorum. Valizimi teslim edip, biniş kartımı alıyorum. Bu kez erkenden uçağa biniyor ve 4 Alfa numaralı koltuğuma geçiyorum. Boarding tamamlanıyor. Push back başlıyor ve uçağımız pist başına doğru ilerliyor. Koşuya çıkan uçağımız İstanbul’a doğru uçmak üzere teker kesiyor.

Bulutların üzerinde, son derece lezzetli ikramların eşliğinde bu kısa ama keyifli yolculuğun sonunda İstanbul için alçalmaya başlıyor ve 1 buçuk saatin sonunda Atatürk Havalimanı’na teker koyuyoruz… Bu keyifli İtalya turu için beni davet eden Türk Hava Yolları’nın 3 kadın genel müdüründen biri olan Bari Genel Müdürü Ömür Kahraman ile uçaktan inmeden bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmiyorum…

adbanner