En Çok Uçak Ne Zaman Kaçırıldı?

Son 10 yılda, dünya genelinde 20 uçak kaçırma vakası yaşandı. 11 Eylül sonrasında, havacılık endüstrisinde alınan yeni kararlar, önlemler ve değişen kurallar sonrasında 20 uçak kaçırma vakası endişe verici derecede yüksek görünüyor olabilir ama havacılık tarihine bakıldığında son 10 yıldaki 20 vaka, gökyüzündeki suçlarla mücadele noktasında çok büyük bir zafer göstergesi.

Ancak çok değil bundan 50 yıl önceye dönersek; uçak kaçırma eylemi neredeyse çok olağan bir durum haline gelmişti. Öyle ki Aviation Safety Network istatistiklerine göre, 1969’da 86; 1970’de ise tam 77 uçak kaçırma vakası yaşandı.

1968-1972 arasında, bazıları aynı gün birden fazla olmak üzere, yalnızca ABD’de 130’dan fazla uçak kaçırıldı. Yerden 10 km yüksekteki bu korkutucu uçak kaçırma eylem frekansı nedeniyle, havacılık tarihinde bu dönem “Uçak Kaçırma Eylemlerinin Altın Çağı” olarak kayıtlara geçti.

SEBEBİ KÜBA!

Peki bu durumun suçlusu kimdi derseniz cevap kesinlikle Küba. Öyle ki o dönemde tabiri caizse her canı sıkılan Küba Devrimi’ne destek vermek için bindiği uçağı kaçırıyor ve pilotu Florida sahilinin 90 mil güneyindeki adaya yönlendirmeye zorluyordu. ‘Take me to Cuba yani Beni Küba’ya götür’ o dönemlerde neredeyse tüm dünya dillerinde kara mizahın önemli bir parçası haline geldi.

Kitlesel hava yolculuğunun yaygınlaşmaya başladığı dönem ile uçak kaçırma vakalarının en yaygın olduğu dönemin örtüşmesi; yolcuların bu eylemi korku ve endişe ile değil, artık bıkmışlık ve kabullenmişlikle karşılamalarına neden oluyordu.

6 Aralık 1968 tarihli Time Dergisi’nde “hava korsanı uçağınızı ele geçirdiğinde ne yapmalı” başlıklı bir yazı yayımladı. Yazıda son 11 ayda 1000’den fazla Amerikalı’nın beklenmedik şekilde Küba’yı ziyaret ettiği bilgisine yer verildi. Seyahat severler için uçak kaçırma eylemi, Havana’ya uzanan bir yolculuk ve gidecekleri yere ulaşmadan önce uzun bir rötar anlamına geliyordu. Pilotlar için de Küba haritası artık kokpitteki haritalarda bulundurulması rutin hale gelmiş bir uygulamaydı. Artık gözleri kapalı şekilde uçağı Havana’ya doğru götürebiliyorlardı.

Brendan Koerner’ın, 2013’te yayımlanan Gökyüzü Bize Ait kitabında da uçak kaçırma eylemlerinin altın çağında aşk ve terör olgusu çok güzel bir dille işlenmiş. Meraklıları için tavsiye edebilirim. Kitapta Koerner, hava korsanlarının çoğunun, 60’lı yılların ortalarına ortalarına kadar tek hedefleri olan Havana’ya ulaştıklarında, devrimci kahramanlar olarak karşılanacaklarına inandıklarını, korsanlar aslında özünde çok iyi insanlar olduğunu ve hikayelerinin Castro’nun kalbine dokunacağından kesinlikle emin olduklarını anlatıyor.

FAA’E GÖREV VERİLDİ!

Çok geçmeden ABD hükümeti bir karar aldı ve Federal Havacılık İdaresi FAA’ye bu problemi çözme görevi verildi. Çünkü Fidel Castro, Amerikan havayollarından uçaklarını iade etmek için 7.500 dolar alıyordu.

FAA başlangıçta ne yapılabileceğinden çok da emin değildi. Uçağın içinde silahlı ve tek isteğinin Havana’ya gitmek olduğunu söyleyen bir yolcu varken ne yapılabileceği konusunda çok seçenek görünmüyordu. Ardından FAA kamuoyuna bir açıklama yaptı ve halktan yükseliş eğilimi gösteren uçak kaçırma eylemlerinin nasıl durdurulabileceğine dair fikirlerin paylaşılmasını istedi.

ABD halkından hem mantıklı hem de düpedüz çok sayıda öneri alındı: tüm yolcuların boks eldiveni takmalarını sağlayın diyen de vardı; kokpitin dışına tuzak yerleştirin diyen de. Fikirlerden biri çok daha ilginçti: uçak kalkmadan önce Küba milli marşını çalın ve marşı mırıldanan ya da kelimeleri bilen birileri varsa onu tutuklayın diyordu.

Florida’nın güney ucunda, Havana Havaalanı’nın bir kopyasını yapmak ilginç fikirler arasındaydı. Böylelikle pilotların korsanları hala Amerikan topraklarında olmalarına rağmen Küba’ya indiklerine ikna edecek yani onları kandıracaklardı. Bir diğeri ise asla ABD’ye dönmeyecek kadar istekli olan herkes için Küba’ya tek yönlü ücretsiz uçuş vermek fikriydi ancak elbette Castro ile oyun oynanmazdı ve bu fikir de ilgi görmedi.

Nihayet 1973’te yılında, FAA ilk hava korsanı profilini yaratmayı başardı. Üstelik bunu yolcuların ve çantalarının taranması, metal dedektörlerinin kullanılmaya başlanmasından önce gerçekleştirdi. Bu bir bakıma modern havalimanı güvenliğinin de doğuşu anlamına geliyordu.

KORSANLAR PARA İSTİYOR!

Ancak 1969’dan itibaren sadece Havana değil başka yere kaçmak isteyen hava korsanlarının sayısı da artıyordu. “İlki Los Angeles’tan Roma’ya uçmak isteyen bir Denizci olan Raffaele Minichiello idi. Havayolu onun isteğini yerine getirdi. Yani korsanlar artık sadece Küba’ya gitmek zorunda hissetmiyor; her yere gidebileceklerini düşünüyordu. Cezayir, Kuzey Kore, İsveç ve Arjantin başta olmak üzere dünyanın bir çok farklı noktasına götürülmeyi talep eden korsan yolcular türüyordu. O dönemlerde havayolları korsanlarla hep uyumluydu. Ancak bu durum 1971’in sonundan itibaren, uçak korsanlarının, yolcuları ve uçağı geri iade etme karşılığında büyük maddi talepler istediği bir dönemin yolunu açtı. Korsanlar artık yüz binlerce dolar, bazen de altın külçeleri talep ediyordu.

Bu adamlardan biri de size burada hikayesini anlattığım, havacılık tarihinin en gizemli karakterlerinden biri olan DB Cooper’dı. 1971’de Cooper Northwest Orient Havayolları’nın Boeing 727’sini kaçırdı ve talep ettiği 200 bin doları aldıktan sonra uçağın arka kapısını açıp paraşütle atladı. Cooper’ı bir daha gören duyan olmadı. FBI bu davayı araştırmaktan kısa süre önce tamamen vazgeçti. Bu gizemli öykü ve Boeing 727’nin hikayesini anlattığım videoyu şuradan izleyebilirsiniz.

Uçak kaçırma eylemlerinin altın çağı sona erse de dünya çapında eylemler devam etti. Kimleri siyasi motivasyon amaçlı, bazıları da tamamen kriminaldi. Fakat korsanların talepleri gittikçe daha da sertleşiyor ve ölümcül güç kullanımı da artıyordu. 1968-1971 yılları arasında, kaçırılma vakası sayısı aşırı yüksek olmasına rağmen, sadece 21 ölüm gerçekleşmişti. Bu sayı sonraki yıllarda artmış hatta sadece 1977’deki uçak kaçırma vakalarında 114 kişi yaşamını yitirmişti.

Uçak kaçırma vakalarında artan ölüm oranları, yetkililerin tehdidi daha ciddiye almalarına neden oldu. Keskin nişancılar havaalanı pistlerine yerleştirilmeye; sivil kıyafetli memurlar yolcu gibi uçaklara yerleştirilmeye başlandı. 1972’de bir Southern Airlines uçuşunda, üç hava korsanının Tennessee’deki Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı’ndaki atom reaktörüne uçma tehditiyle kaçırılması ise ABD hükümetinin bu sorunların olası feci sonuçlarına ciddi şekilde uyanmasına yardımcı oldu. Yine de yetmişler ve seksenlerde onlarca uçak kaçırılma vakası yaşandı. 1993’te 36 uçak kaçırıldı; 2000 yılında ise 27.

11 EYLÜL MİLAT OLDU!

Güvenlik seviyesi o yıllarda bugüne kıyasla hala hiçbir şey değildi. Özellikle 11 Eylül’den sonra havacılıkta güvenlik önlemleri yeniden ele alındı ve çok sıkılaştırıldı. Örneğin 2001’den önce, uçuş esnasında kokpit kapıları dışarıdan açılıp kapanabiliyordu. Artık kokpit kapıları çok güçlü ve şifreli. Eğer şifreyi bilmiyorsanız pilotlar içerden açmadığı müddetçe kokpite girmek imkansız hale getirildi.

Bugün ise uçak kaçırma olayları inanılmaz derecede nadir yaşanan bir olay haline geldi ve gerçekleştiğinde haber değeri taşıyor. Ancak 2016’daki EgyptAir uçağını kaçırma girişimini incelerseniz bu kişilerin bir terörist değil, bir “salak” olarak lanse edildiği bir dönemde yaşıyoruz. 1964’ten beri ilk kez 2015 yılında dünya genelinde tek bir uçak kaçırma vakası yaşanmadı. 2017’de aynı durum yeniden tekrarlandı.

TÜRKİYE’DE UÇAK KAÇIRMA VAKALARI!

Türkiye’de 1969’dan bu yana 23 uçak kaçırma vakası yaşandı ve biri hariç tamamı kansız sonuçlandı. Ülkemizde kayıtlara giren son kaçırma vakası ise 7 Şubat 2014’te Pegasus Havayolları’nın Harkov-İstanbul seferini yapan Boeing 737-800 uçağında gerçekleşti. 110 yolcu ve 6 mürettebatıyla havalandıktan kısa bir süre sonra Ukrayna asıllı bir yolcu tarafından gerçekleştirilen kaçırma girişiminde, hava korsanı uçağın Soçi şehrine gitmesini istedi. Pilotlar Soçi şehrine gidildiği izlenimi vererek uçağı Sabiha Gökçen Havaalanı’na indirdi. Korsan güvenlik güçlerine teslim oldu.

1929 ve 1957 arasında, dünya genelinde rapor edilen uçak kaçırma olaylarının sayısı 20’den azdı ve birçoğu Doğu Avrupa’da meydana geldi. Resmi kayıtlara giren ilk uçak kaçırma vakası ise 21 Şubat 1931’de Peru Arequipa’da yaşanmıştı.

Artık uçak kaçırmanın neredeyse imkansız hale getirildiği bir havacılık endüstrisinin rahatlığından, hava korsanlarının kendine özgü, eğlenceli hikayelerine sahip olduğu Altın Çağ’a bakmak son derece kolay ve keyifli. Ancak unutmamak gereken şey o olaylardan çıkarılan dersler sayesinde gökyüzünün bugünkü kadar güvenli bir hale getirilmiş olduğu. Hepimize keyifli ve emniyetli uçuşlar.

adbanner