DÜŞEN UÇAĞIN PİLOTLARI ÖLÜME Mİ TERK EDİLDİ?
39 yolcu ve 4 mürettebat ile Tanzanya’nın başkenti Darüsselam’dan havalanan Precision Air’e ait 5H-PWF tescilli ATR 42-500, Bukoba Havalimanı’na yaklaşırken, kötü hava koşulları nedeniyle Victoria Gölü’ne düştü. Uçaktaki, 17 yolcu ve 2 pilot yaşamını yitirdi.
Kazaya ilk müdahale edenlerden biri olan balıkçı Majaliwa Jackson’ın anlattıkları ise adeta kazanın önüne geçti.
Balık tutarken uçağın yanlış yönden yaklaştığını görüp, 3 balıkçıyla birlikte olay yerine koştuklarını söyleyen Jackson, uçağın arka tarafında oturan yolcuları kurtarmak için kürekle arka kapıyı kırdığını, daha sonra suya dalıp uçağın ön kısmına geçerek, pilotlardan biri ile kokpit penceresinden işaretle iletişim kurduğunu anlattı.
Pilotun kendisine camı kırmasını işaret ettiğini söyleyen Jackson, sudan çıkıp, camı kırmak için bir şeyler istediğini ve kendisine bir balta verildiğini söylüyor. Ancak o esnada bir başka görevli, “biz pilotlarla iletişim halindeyiz, kokpitte su sızıntısı yok” diyerek onun kokpit camını kırmasını engelliyor.
Balıkçı yeniden suya daldıktan sonra, pilotun, bir kez daha kokpit acil kapısını işaret ettiğini söylüyor. Bunun üzerine bir ip alıp, kapıya bağlayan Jackson, ipi botlarla çekmeye çalışırken ipin koptuğunu, kendi yüzüne çarptığını ve orada bayıldığını anlatıyor. Balıkçı, saatler sonra bir hastanede kendine gelebilirken bu esnada iki pilot ise boğularak yaşamını yitirmiş.
Ülkesinde kahraman ilan edilen Jackson, 1 milyon Tanzanya Şilini (430 $) ile ödüllendirilip, itfaiye ve kurtarma tugayında bir iş teklifi aldı.
Yaşanan kaza ile ilgili soruşturma başlatıldı. Tanzanya Sigorta Düzenleme Kurumu (Tira) havayolunun geçerli bir sigortası olduğunu duyurdu. Hükümet, hayatını kaybeden 19 kişinin yakınlarının 170 milyon dolar tazminat alma hakkına sahip olduğunu açıkladı. Bu ödemeler soruşturma tamamlandıktan sonra ödenecek.
1993 yılında kurulan ve Tanzanya’nın en büyük özel havayolu olan Precision Air’in hisselerinin bir kısmı Kenya Airways’e ait. Havayolunun dokuz uçaktan oluşan bir filosu bulunuyor. Bu kazaya karışan uçak filodaki iki ATR 42-500’den biriydi. Filoda, şu an aktif olmayan iki adet TR 42-600 ve beş adet ATR 72-500 uçakları bulunuyor. ATR 72-500 uçaklarının ikisi de uzun süredir operasyonlarına devam etmiyor. Tüm uçaklarını İrlanda merkezli Swala Leasing & Finance şirketinden kiralayan Precision Air, Serengeti Ulusal Parkı ve Zanzibar Takımadaları da dahil olmak üzere başlıca turistik destinasyonlara yurt içi, bölgesel ve charter seferler düzenliyor.
Bukoba’nın 1385 m uzunluğunda tek bir pisti bulunuyor. Afrika’nın en büyük tatlı su gölü ile pist eşiği arasındaki mesafe 130 metre. Uçağın bu eşiğe 500 metre kala suya düştüğü görülüyor. Kaza anında yoğun yağışlı ve türbülanslı bir hava durumu olduğu söyleniyor. Mevcut son Metar raporu, kazadan yaklaşık 3 saat öncesine ait. O rapora göre rüzgar 270 dereceden 4 knot hızında esiyor. 1200 ft irtifada dağınık bulutlar, 1400 ft irtifada az sayıda Cumulonimbus bulutu ve 8000 ft irtifada parçalanmış bulutlar görünüyor.
Bu kaza, kuzey Tanzanya’da Safari şirketi Coastal Aviation’a ait Cessna 208B Grand Caravan tipi bir uçağın Serengeti Ulusal Parkı’na giderken düşmesi sonucu 1 pilot ve 10 yolcunun tamamının hayatını kaybettiği olaydan beş yıl sonra ülkede gerçekleşen ilk ölümlü uçak kazası oldu.
İSTANBUL HAVALİMANI’NDA TAKSİ SÜRESİNİ KISALTACAK TEKNOLOJİ!
Daha sürdürülebilir havalimanları için; yeni teknolojilerin, mevcut uygulamalara ve prosedürlere hızlı adaptasyonu gün geçtikçe önem kazanıyor. Artan uçuş trafiğiyle; en yüksek güvenlik seviyesini korurken; aynı zamanda mevcut pist ve taksi yolları kapasitesini maksimize etmeyi amaçlayan İstanbul Havalimanı da dijitalleşme stratejisi doğrultusunda, Gelişmiş Yer Hareketleri Rehberlik ve Kontrol Sistemi (A-SMGCS) teknolojisinin Level-3 yani “Yönlendirme Seviyesini” hayata geçirdi.
İstanbul Havalimanı’ndaki 3 ana pist, 2 yardımcı pist, 178 adet taksi yolu, 367 stand ile 14 milyon metrekare PAT sahası ile tüm hava tarafı operasyon alanını kapsayan A-SMGCS sistemi, 2018’den bu yana kullanılıyor. Sistemin tüm fonksiyonları, DHMİ Seyrüsefer ve Elektronik Daire Başkanlıkları, İstanbul Havalimanı Hava Trafik Kontrol Kulesi ekipleri, endüstri paydaşları AHEN – SAAB mühendisleri ile ortak geliştirildi ve 7/24 operasyona devam ediyor.
Uçakların ve araçların hareketini her koşulda ve trafik yoğunluğunda destekleyen bu sistem, gelişmiş, ileri seviye durum farkındalığı ve operasyonel kontrol için en iyi entegrasyonu sağlıyor. Havalimanı işletmecilerine daha güvenli, havayollarına daha verimli bir operasyon sağlayan sistem, taksi süresini de kısalttığı için yolculara zaman kazandırıyor.
Sistemin, Gözetim, Emniyet Desteği, Yönlendirme ve Rehberlik olmak üzere 4 farklı aşaması bulunuyor. Bu sayede hava tarafı operasyonlarındaki tüm paydaşların performansı takip edilebiliyor.
Sistem, hava aracı ve yer aracının konumunu, kimliğini ve takibini sağlarken; özellikle tüm hava şartlarında, yer hareketi operasyonlarının güvenliğini ve verimliliğini artırıyor. Başta operasyonel verimlilik olmak üzere havalimanı kapasite yönetimi, emisyon ve gürültü etki azaltımı gibi tüm süreçlerin etkin şekilde yönetilmesine yardımcı oluyor.
Dünya genelinde bu sistem, altyapıların uygun olmaması ve altyapı iyileştirme yatırımlarının yüksek olması nedeni ile genelde Seviye 2 düzeyinde limitli kullanımda kalıyor. İstanbul Havalimanı’nda hayata geçirilen Seviye 3 ile her bir uçakve araç için en etkin rota belirleniyor. Ayrıca altyapısı hazırlanan Seviye 4’ün de hayata geçirilmesiyle, pilotlar ve yerdekiaraçların sürücülerinin tahsis edilen yolu takip etmesi sağlanacak. Uçakların optimum taksi yollarının kullanılmasının önü açılırken; uçakların yerdeki hareketlerinin daha güvenli ve verimli olması ile birlikte karbon salınımının azalması da kaçınılmaz olacak.
PEGASUS DÜNYA HAVACILIĞINI İSTANBUL’DA BULUŞTURDU!
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği – IATA’nın, Madrid ve Berlin’den sonra bu yıl 3.’sünü düzenlediği, IATA Wings of Change Europe (WoCE) etkinliği, Pegasus Hava Yolları ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleştirildi.
Etkinliğe, IATA Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet T. Nane, IATA Genel Müdürü Willie Walsh ve Pegasus Hava Yolları CEO’su Güliz Öztürk’ün yanı sıra, Türkiye ve pek çok ülkeden hükümet yetkilileri, sektör temsilcileri ve havacılık profesyonelleri katıldı.
Pandemi sonrası toparlanma, çevresel ve finansal sürdürülebilirlik, erişilebilirlik, kapsayıcılık, çeşitlilik, turizm ve dijitalleşme gibi önemli konuların ele alındığı etkinlikte, hava taşımacılığı sektörünün bugünü ve geleceğine ilişkin öngörülerin yanı sıra turizm ekosistemi de çeşitli oturumlarda tartışıldı.
Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan, Türkiye’nin 1,6 milyar insanın yaşadığı, 8 trilyon Dolar ticaret hacmine sahip 67 ülkeye, 4 saatlik uçuş mesafesinde olmak gibi coğrafi bir üstünlüğe sahip olduğunu söylerken; bu önemli coğrafi avantajın, güçlü hava yolları, kapsamlı bakım onarım merkezleri, modern havalimanları, geleceği parlak havacılık eğitim merkezleri ve nitelikli personeller ile birleştirildiğinde, Türkiye’nin havacılıkta dünya lideri olma yolunda öncelikli bir konumda olacağına vurgu yaptı.
IATA Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet T. Nane, geride bıraktığımız son birkaç yılın, havacılık sektörünün bugüne kadarki en zor yılları olduğunu söyledi. Çok şey yaşadık ve çok şey öğrendik; şimdi iyileşme ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde dimdik ayakta durma zamanı diyerek sektörde birlikte çalışmanın önemini anlattı. Havacılık sektöründeki paydaşların, farklı iş modellerinin bir arada var olmasını destekleyen, sağlıklı rekabeti ve maksimum tüketici tercihini teşvik eden yasal düzenlemelere ihtiyaç duyduğunu söyleyen Nane, büyüme politikalarının sürdürülebilir çözümlerle el ele gitmesi gerektiğini anlattı.
Pegasus Hava Yolları CEO’su Güliz Öztürk ise Avrupa bölgesinin havacılık alanındaki en önemli etkinliklerinden biri olan bu organizasyona ev sahipliği yapmaktan duyduğu mutluluğu anlattı.
IATA Genel Müdürü Willie Walsh ise uçuş ağlarının tüm dünya toplumları için turizm ve ticaret konusunda hayati bir öneme sahip olması nedeniyle çok kritik olduğunu vurguladı. Küresel tedarik zincirlerine erişimin dünya için önemini anlatan Walsh, tüm dünyanın bir yandan da en düşük maliyetle en yüksek miktarda Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı (SAF) üretimini teşvik etmeye odaklanması gerektiğini açıkladı. Walsh, pandemi sürecinde yaklaşık 80 havayolunun iflas ettiğini ve 40 yeni havayolu kurulduğunu duyurdu.
RYANAIR UÇAK KANATLARINI MODİFİYE EDECEK!
Ryanair, uçuşlarında verimliliği artırmak ve yakıt kullanımını azaltmak için filodaki 409 adet Boeing 737-800 uçaklarının tamamının kanat uçlarını kıvrık kanat yani blended winglet’ten, Split Scimitar Winglet’e modifiye etme kararı aldı.
Bu program Ryanair’e yaklaşık 200 milyon Dolara mal olacak. Şirtke önümüzdeki kış dönemi süresince tüm uçuşlara gerekli modifikasyonu tamamlamış olacak. Uçakların kanat uçlarına bu yapısal parçaların eklenmesi, yakıt tüketimini yüzde 1,5 oranında azaltacak.
Yüzde 1,5’lik azalma kulağa az gibi gelse de 2022’nin sadece ilk yarısında 2,18 milyar Dolar’ı aşan bir yakıt faturasıyla karşı karşıya kalan havayolu için bu tasarruf oldukça kıymetli.
Yapılacak kanat ucu modifikasyonu, havayoluna yıllık yaklaşık 60 milyon Dolar’lık potansiyel tasarruf sunacak. Bu tasarruf hamlesi ile, önümüzdeki on yıl içinde, projenin 200 milyon dolarlık maliyetinin kendi kendini amorti etmesi bekleniyor.
Finansal faydaların yanı sıra, yakıt tasarrufu, daha düşük CO2 emisyonları anlamına geldiği için, havacılık endüststisinin 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşmasına küçük de olsa katkıda bulunacak.
409 uçaktan oluşan bu filoda yer alan Boeing 737-800 uçakları arasında da ciddi bir yaş farkı var. Filodaki en eski uçak yaklaşık 18 yaşında ve en yeni uçak dört yaşın biraz altında.
Ryanair, filodaki hiçbir 737-800’ü bu modifikasyonu programı kapsamı dışında bırakmadı. Bu da havayolunun yakın gelecekte herhangi bir uçağı emekliye ayırma planı olmadığını gösteriyor.
Ryanair pandemi sonrası inanılmaz güçlü bir toparlanma süreci yaşıyor. Yılın ilk altı ayında 1,37 milyar Dolar gibi rekor kâr elde açıklayan şirket, Eylül 2022’ye kadar toplam gelirini 6,5 milyar Dolar’ın üzerine çıkarmayı bildi. Ryanair, 2021’in aynı dönemine göre gelirini üç katına çıkarmayı başardı. Bu başarının birincil nedeni olarak Ryanair’in COVID-19 kısıtlamaları kalkmaya başladığında, gelecek olan talep artışına hazır olmak için dikkatli bir şekilde hazırlanması olarak gösteriliyor.
Ryanair yılık ilk 9 ayında 95,1 milyon yolcu taşımayı başardı. 2021’in aynı döenminde, 39,1 milyon yolcu taşınmıştı.
2016 yılında, SunExpress, 31 adet B737-800 uçağı için aynı şekilde “Blended Winglet” ten Split Scimitar Winglet’e dönüş modifikasyonu yapmıştı. İşlemler Sırbistan’daki JAT Tehnika’da gerçekleştirilmişti.
İÇ HAT UÇUŞLARINI TAMAMEN KARBONDAN ARINDIRACAK İLK HAVAYOLU!
İzlanda’nın ulusal havayolu Icelandair, önümüzdeki on yıl içinde tüm iç hat uçuşlarını elektrikli uçaklarla icra etmeyi hedefliyor ve bu konuda ilk ülke hem de ilk havayolu olmanın planları yapılıyor.
Havayolu, bu hedefini gerçekleştirmek için, yakıt hücrelerinde kullanılmak üzere Hidrojen üretmek veya doğrudan elektrikli uçaklara güç sağlamak üzere, ülkenin bol miktardaki elektrik üretiminden faydalanmayı amaçlıyor. Dolayısıyla bu hedef, iç hat operasyonlarının, hidrojenle veya elektrikle çalışan bir uçak modeliyle gerçekleştirilmesi ile mümkün olacak.
Havayolunun, başkent Reykjavik’ten, Egilsstadir, Akureyri ve Ísafjördur olmak üzere, toplam üç iç hat rotası bulunuyor. Bu uçuşların en uzunu, Egilsstadir’e yaklaşık bir saat sürüyor.
Norveçli Widerøe Havayolları geçtiğimiz yıl, elektrikli bir uçakla yolculu operasyonları gerçekleştirme planlarını açıklamış olsa da Icelandair’in planları daha iddialı.
Widerøe, Brezilyalı Embraer ve İngiliz Rolls-Royce tarafından geliştirilecek 9 koltuklu bir uçak ile sadece 30 dakikalık uçuşlar yapabilmeyi planlıyor. Oysa Icelandair’in iç hat uçuşlarını yapmayı planladığı uçak 30 ila 40 koltuklu olacak ve menzili çok daha uzun.
ABD’li United, Air Canada ve Massachusetts merkezli bir start-up olan Connect Airlines, Kuzey Amerika’da bazı bölgesel uçuşları elektrikli veya hidrojenle çalışan uçaklarla gerçekleştirme planlarını daha önce açıklamıştı. Ancak, Icelandair, iç hat uçuşlarını tamamen karbondan arındırmayı başaracak ilk ulusal havayolu olacak.
Elektrik veya hidrojen ile çalışan motorlar, geleneksel jet motorlu veya turboprop uçaklara göre çok daha az güç sağlıyor. İzlanda’nın, ülkedeki volkanik alanların çokluğu ve buna bağlı olarak jeotermal enerji üzerinden üretilecek elektrik gücü sayesinde benzersiz bir konumda olduğu düşünülüyor.
Icelandair, mevcut deneysel uçak sistemlerinin ikisi ile çeşitli anlaşmalar imzaladı. Eylül ayında, İsveçli Heart Aerospace ile 30 koltuklu ES-30 modeli elektrikli uçağının satın alınması konusunda da bir niyet mektubu imzalandı.
Geçtğimiz yıl Temmuz ayında, ABD’li Universal Hydrogen şirketi ile de benzer bir anlaşma imzaladı. Ağırlıklı olarak havayollarına hidrojen yakıt sistemleri sağlamaya odaklanan şirket, Icelandair’in mevcut 37 koltuklu Dash-8 turboproplarını hidrojen gücüne dönüştürmeyi taahhüt etti. Universal Hydrogen’in geliştireceği sistemler ile Icelandair, 2026’dan itibaren iç hat ağını karbondan arındırmayı umuyor.
Uzmanlar, Icelandair’in bu hedefini başarmasının, küresel havacılık endüstrisinin sıfır karbon hedefine ulaşması için büyük bir adım olacağı düşüncesinde. Bazı başka ülkelerin de benzer şekilde bol miktarda temiz elektriğe sahip olduğunu, ancak bunların çoğunun bunu güneş enerjisiyle üretebildiği belirtiliyor. İzlanda bu konuda diğerlerinden pozitif yönde ayrışıyor.