Manhatten’ın merkezinde Fifth Avenue’de Halk Kütüphanesi’nin hemen karşısında konakladığım Andaz Hotel’den çıkıp yaklaşık 15 dakikalık yürüyüşün ardından Central Park’a ulaşmayı planlıyorum.
New York denildiğinde ilk akla gelen yerlerden biri olan ve çok merak edilen, müthiş bir hareketliliğin içinde ısrarla sessizliğini koruyabilen, adımınızı attığınız anda; kendinizi sakinliğin ve huzurun kollarında bulduğunuz bir yer Central Park.
1850’de yapımına başlanan Central Park, ABD’nin peyzaj ve düzenleme çalışmalarıyla kurulan ilk parkı. 1853’te açılmış olsa da, 15 yıl boyunca parkta çalışmalar devam etmiş. Kuruluş hedefi, Avrupa’daki benzerlerine ulaşma hayali ve New York zenginlerini kapalı salonlardan kurtarıp açık hava aktiviteleri yapabilecekleri bir alana kavuşturmak olsa da, Central Park günümüzde her yıl 25 milyon kişi tarafından ziyaret edilen dünyaca ünlü turistik bir yer artık. Günümüzde Manhattan’ın en değerli evleri Central Park manzaralı olanlar.
800 metre eninde ve 4 km uzunluğunda bir alan üzerine kurulmuş olan parkta, 120 farklı bitki, 26 binden fazla ağaç ve 130 hayvan türü birlikte yaşıyor. İçinde 21 oyun alanı, 51 heykel, 36 köprü ve kemer bulunan Central Park’ı ziyaret edenlerin iyi vakit geçirebilmeleri için üç büyük göl, büyük bir hayvanat bahçesi, spor alanları, yürüyüş parkuru, konser alanları ve kış aylarında hizmet veren buz pateni pistleri de yer alıyor.
Sabah yürüyüşünü tamamlayıp enerjimi depoladıktan sonra; hem New York’un hem de dünyanın kalbinin attığı Times Meydanı’na ulaşıyorum. Gecesi de gündüzü de ayrı güzelliğe sahip olan meydana geldiğinizde, buralarda asla sakinlik ve sessizlikten bahsetmek mümkün değil diye düşünüyorsunuz. Işıklar, canlı ve koşuşturmalı bir hayat, dünyanın her milletinden turistlerle çok farklı bir meydan. Kırmızı merdivenlerde durup meydanı şöyle bir seyretmek; ışıklar ve ekranlarla süslü, dünyanın en önemli markalarına ev sahipliği yapan dev yapılar, korkunç bir insan ve araç trafiği sizi içine çekiverecekmiş gibi hissettiriyor. Ama her şeye rağmen tarifi imkansız bir mutluluk hissiyatı da o anlarda sizinle beraber…
Bu akşam Singapur Havayolları ile 100 saatte yaptığım dünya turu kapsamında, New York’tan Frankfurt’a uçuyorum. Uçuşu da Singapur Havayolları’nın A380 uçağıyla gerçekleştireceğim. Bu benim A380 ile ilk Transatlantik seyahatim olacak. Bu yüzden oldukça heyecanlıyım. Uçuş deneyimine geçmeden önce, bazı havayolları için ciddi bir prestij sebebi; bazıları için ise tam bir hayal kırıklığı olan A380’in türbülanslarla dolu on yıllık tarihçesine göz atacağız şimdi…
27 Nisan 2005 günü, yerel saatle 10: 30’da, ilk Airbus A380’in prototipi motor çalıştırdı. Super jumbo, Fransa’nın Toulouse kentindeki Airbus tesisinden teker kestiği anda, dünyanın en büyük ticari yolcu uçağı ilk kez gökyüzü ile buluşmuş oldu.
Airbus A380, dünyanın en büyük ve aynı zamanda en pahalı ticari yolcu uçağı. Bugün için etiketinin üzerinde 445,6 Milyon Dolar yazıyor. Büyük umutlarla piyasaya sürülen ve 11 yıldır aktif hizmette olan uçak, şuana kadar sadece 331 sipariş aldı; kendine yeni alıcı bulmakta ise bir hayli zorlanıyor. A380 çoğu havayolu için çok büyük, pahalı ve verimsiz. Gelecek on yılda üretilmeye devam edecek gibi görünse de A380’in orta ve uzun vadedeki geleceği belirsizliğini koruyor.
Airbus’ın, iki katlı süper jumboyu tasarlarken havacılık endüstrisinde oyunun tüm kurallarını değiştirecek bir model olacağı fikri, hep bir hayal olarak kaldı. Finansal sebepler bu olumsuz tablonun oluşmasında en önemli etken. Avrupalı imalatçı, uçağı piyasaya sürdüğü ilk günden itibaren müşteri bulmakta zorlandı.
Bazıları A380’in yirmi yıl geç geldiğini söylerken, uzmanların bir kısmı havaalanlarında giderek artan tıkanıklıklar nedeniyle uçağın vaktinden önce geldiğini düşünüyor. İşi daha da ileri götürüp A380’i Airbus tarihindeki en büyük hata olarak nitelendirenlerin sayısı hiç de az sayılmaz. Ancak şartlar ne olursa olsun, hiç birimiz uçağın bir mühendislik harikası olduğunu inkar edemeyiz.
Gökyüzünün kraliçesi lakaplı Boeing 747’nin büyüklüğü, performansı ve verimliliği, havayollarının büyük kitleleri uygun fiyata taşıyabilmesi için işletme maliyetlerini aşağı çekme konusunda epey kolaylık sağlamıştı. Airbus, Boeing 747-400’den daha büyük olan ancak havayolları için daha düşük işletme maliyetleri sunan bir uçak üretmek istiyordu. Bu düşünce ile vücut bulan A380, Airbus’ın Toulouse’daki merkezinde 150 bin metrekarelik montaj hattında imal edildi.
72.8 metre uzunluğunda, 24 metre yüksekliğinde ve 79.8 metre kanat açıklığına sahip devasa bir uçak karşımızdaydı. Tipik dört sınıflı kabin düzeninde 544 yolcu taşıyabilen uçak, 15 bin kmnin üzerinde menzile sahipti. A380’e gücünü Rolls Royce ve Engine Alliance üretimi 4 motor sağlıyordu.
A380’in uçuş ekibi, son teknoloji ürünü bir cam kokpitte uçağı kontrol edecekti. Tüm modern Airbus jetleri gibi, A380’de de fly by wire uçuş kontrol sistemi kullanılırken kokpitinde de joy stick yer alıyordu.
Avrupalı imalatçı Airbus çok sayıda üstün özelliği ile ilk Airbus A380’i 15 Ekim 2007’de Singapur Havayolları’na teslim etti. Ardından Emirates, Korean Air, Lufthansa, Qantas, British Airways, Malezya Havayolları, Thai Airways, Air France, Qatar Airways, Asiana, China Southern ve Etihad filolarına A380’leri kattı. Portekizli HiFly Havayolları, 2018 yılının yaz aylarında Singapur Havayolları’nın 10 yıllık hizmetin ardından filosundan çıkardığı A380’i satın alarak A380’in ilk ikinci el operatörü oldu. Önümüzdeki günlerde ise Japon ANA Havayolları, A380’in en yeni operatörü olmaya hazırlanıyor.
Ancak hiçbir havayolu A380 için Emirates kadar önemli bir müşteri olmadı. Airbus, A380 için aldığı 331 siparişin tam 162 tanesini Emirates’ten aldı. Üstelik 2018 yılının ocak ayında Emirates’in verdiği 20 yeni sipariş, A380’in üretiminin önümüzdeki 10 yıl boyunca devam etmesini sağlayan çok kritik bir hamleydi. Hiçbir havayolunun filosunda 19’un üzerinde A380 bulunmazken, Emirates 2018 yılı içinde filosuna 100’üncü A380’i kattı. A380’in varlığını Emirates’e borçlu olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Emirates’in Dubai’de A380 uçaklarına ait özel terminali var. Dünyanın her yerinden uzun menzilli uçuşlarla yolcularını A380 uçaklarıyla Dubai’ye getirip buradan dağıtıyor. Çoğu havayolu ise Emirates’in aksine, noktadan noktaya uçuşları tercih ediyor. Bu da Boeing 777, A330 gibi daha küçük ama daha verimli geniş gövde uçakları cazip hale getiriyor.
Boeing 787 Dreamliner ve Airbus A350 gibi yeni nesil teknolojilerle donatılan ve kompozit malzeme oranının giderek artırıldığı geniş gövde uçaklar havayollarına daha fazla esneklik sunarken ekonomik riski de en aza indiriyor. Qantas’ın CEO’su Alan Joyce’a göre, bir güzergahta iki tane Dreamliner uçurmak; tek bir A380 uçurmaktan daha ucuza mal oluyor.
Sonuç olarak, A380 hiçbir zaman 747 gibi gerçek bir fenomen haline dönüşemedi. Bunun yerine, havayolları için iyi para kazanılabilecek ve hava trafiğinin sıkışık olduğu rotalarda kullanılan, niş bir amaca hizmet eden uçak olarak kaldı.
Ancak Airbus’ın havaalanlarındaki ve rotalardaki yoğunlukların artması ile birlikte, A380’in gelecekte aranan bir model olabileceği hayali hala sürüyor. Bu yüzden de 2017 yılının haziran ayında A380’in geliştirilmiş ve yenilenmiş modeli A380plus’ı tanıttı.
Geliştirilmiş aerodinamik tasarımı, kısmen yenilenen ve daha büyük ölçeğe taşınan kıvrık kanat ucu yani wingletleri ve kanat tasarımındaki değişikliklerle A380plus müşterilerine yüzde 4 daha az yakıt tüketimi vaat ediyor. Ayrıca yeniden düzenlenen bakım programı ve kabin içi sistemleri ile A380plus yolcu başına yüzde 13’e varan oranda daha az maliyet sunuyor.
Yakıt fiyatlarındaki dengesizlik ve havayollarının stratejileri net bir şekilde ortadayken A380’in geleceği ne kadar parlak görünüyor yorum sizin.
Artık New York JFK Havalimanı için yola çıkma zamanı. Manhattan’dan havalimanına yoğun New York trafiği ile boğuşarak 1 saat içinde ulaşıyorum.
Check in kontuarına yaklaşıyorum. Kısa bir bekleme süresinin ardından valizimi teslim edip biniş kartımı alıyorum. Güvenlikten de geçip uçuş saatine kadar vakit geçirmek ve dinlenmek üzere Star Alliance Lounge’sine geçiyorum. Son derece küçük ve yiyecek içecek seçeneklerinin sınırlı olduğu bir lounge burası. Lounge’nin pencerelerinden apronu ve uçakları izliyorum. Uçuş saati geldiğinde ise havalimanı koridorlarında uzun bir yürüyüşe çıkıyorum.
Kapıya yanaştıktan sonra beni Avrupa kıtasına uçuracak olan A380’i önce dışardan izliyorum. Ardından vakit kaybetmeden hızlı adımlarla boarding işlemlerimi yapıp körükte ilerleyerek üst kattan uçağa geçiyor ve 20 Kilo numaralı koltuğuma yerleşiyorum.
Boarding tamamlanana kadar uçağı biraz keşfediyorum. Baş üstü dolapları oldukça geniş. Galley yani mutfağa göz attığımda kabin ekibi için rahat bir çalışma ortamı ile karşılaşıyorum. Tuvalet yine oldukça geniş ve ferah. Uçağın kendisinin büyüklüğü uçak içi alanlara da eşit oranda yansıtılmış.
Portakal suyumu içiyor, güvenlik demosunu izliyor ve artık keyifli bir yolculuk için kendimi son derece hazır hissediyorum.
Yaklaşık 7 saat sürecek yolculuğumda sunulacak ikramların yer aldığı menüyü inceliyor ve koltuğumu tanımaya çalışıyorum.
Airbus A380, JFK Havalimanı pistinde koşuya çıkıyor; ışıklar ve hayaller şehri New York birkaç dakika içinde zifiri karanlığın altında kalıyor.
Kalkıştan kısa bir süre geçtikten sonra servis başlıyor. Başlangıç olarak Mozorella peyniri, karışık maskolin salatası, marine edilmiş enginar ve kuru etten oluşan lezzetli bir tabak sunuluyor. Ana yemek olarak ise dört alternatif arasından; beş farklı baharatla kısık ateşte pişirilmiş soya tavuk tercih ediyorum. Yanında haşlanmış çeşitli sebzeler ve pilav ile servis ediliyor. Bu muhteşem lezzetin üzerine tuzlu karamel ile hazırlanmış kek ve çayı da afiyetle mideye indiriyorum.
Uykuya geçmeden önce uçağın alt katını da dolaşmak istiyorum. Singapur Havayolları A380 uçaklarında üst katı business class sınıfına; alt katını ise ekonomi ve Premium ekonomi sınıflarına ve süite denilen özel alanlara ayırmış. Kabin ekibinin desteğiyle merdivenlerden aşağı iniyorum. Ekonomi ve Premium ekonomi sınıfı yolcuların oturduğu bölümde koridorları turlayıp yeniden üst kata çıkıyorum.
Artık uyku zamanı. İçinde bulunduğumuz A380, Atlantik Okyanusu üzerinde Avrupa kıtasına doğru ilerlerken kabin ekibi yatağımı hazırlamaya başlıyor. Tam yatak haline gelen koltuğumda keyifli bir uykuya geçmeden önce kabin ekibine kahvaltı yapmak istemediğimi belirtiyor ve önümüzdeki 5 saati uyuyarak geçirmek üzere yatağıma geçiyorum.
İnişten yaklaşık 1 saat önce kabin ekibi tarafından uyandırılıyorum. Hemen yatağım kısa süre içinde yeniden koltuk haline getiriliyor ve Frankfurt’a doğru alçalmaya başlıyoruz. Yolculuğun yedinci saatinin sonunda ise Avrupa’nın en yoğun meydanlarından biri olan Frankfurt’a teker koyuyoruz. Bu konforlu seyahatin ve A380 ile uçmanın verdiği keyfi sonuna kadar hissederek uçaktan ayrılıyorum…