Bir dağın sırtında da olabilirler, uçsuz bucaksız bir gölün kıyısında da. Yemyeşil bir ormanın kalbinde de bulunabilirler, tek başlarına bir adada da.
Aşağıda, insan yeteneğinin doğa ile harmanlandığı zaman ortaya ne gibi sonuçlar çıkabileceğini gösteren bazı şato ve kaleleri derledim.
Ziyaret edildiğinde hayal gücünüzün sizi başka bir dünyaya götürdüğü kalelerden hangilerini gördünüz:
- Neuschwanstein Şatosu, Almanya, 1886
- Eilean Donan Kalesi, İskoçya, 13. Yüzyıl
- Chenonceau Şatosu, Fransa, 1430
- Alcázar of Segovia, İspanya, 12. Yüzyıl
- Bodiam Kalesi, İngiltere, 1385
- Kylemore Abbey, İrlanda, 1867
- Egeskov Şatosu, Danimarka, 1554
- Hohenzollern Kalesi, Almanya, 1454
- Peleș Kalesi, Romanya, 1883
- Örebro Kalesi, İsveç, 1560
- Trakošćan Şatosu, Hırvatistan, 13. Yüzyıl
- Corvin Şatosu, Romanya, 1446
- Chillon Şatosu, İsviçre, Tunç Devri
- Trakai Kalesi, Litvanya, 15. Yüzyıl
- Sinop Kalesi, Türkiye
Almanca’da “Yeni Kuğu Taşı” olan Neuschwanstein, Disney’in Uyuyan Güzel filmindeki şatoya ilham vermiş. Yani gerçek anlamda bir masal şatosu. Oysa ki bu şaheseri yaptıran ve “Deli Kral” olarak bilinen II. Ludwig’in çok daha karanlık bir öyküsü var. Ortaçağ esintileri taşısa da kale, 19. yüzyılda inşa edilmiş ve Neoroman ile Gotik akımlarının sentezi bir mimariye sahip. Etrafındaki dağlara ve göllere uyum sağlamış kuleleri ve beyaz duvarlarıyla Neuschwanstein Şatosu, Münih şehrindeyseniz mutlaka gitmeniz gereken; hatta tarih ve mimari tutkunuysanız, nerede olursanız olun uğramanız gereken bir yer!
