Modern havaalanı tasarımlarında, yürüyen bantların giderek azaldığını fark etmiş miydiniz? Görünüşe göre bu bir “tasarım hatası” değil; aksine bilinçli bir tercih. Sebebi ise yolcuların rahatlığı değil, havaalanlarının kâr maksimizasyonu stratejileri.
Son yıllarda açılan birçok yeni havaalanı terminalinde yürüyen bantların eksikliği dikkat çekiyor. Hatta bazı havaalanlarında yıllardır çalışan, işlevsel bantlar bile sökülüyor. Bu durum pek çok yolcu tarafından şaşkınlıkla karşılanıyor: “Nasıl olur da modern bir terminalde yürüyen bant olmaz?” Ancak bu tercih, aslında düşündüğümüz kadar şaşırtıcı değil. Tam aksine, bu durumun ardında oldukça bilinçli ve kârlılık odaklı bir planlama yatıyor.
Havaalanları Nasıl Para Kazanır?
Bir havaalanının temel gelir kaynakları ikiye ayrılıyor:
-
Uçaklardan alınan iniş, kalkış ve kapı ücretleri gibi operasyonel gelirler,
-
Geri kalan tüm ticari gelirler (mağazalar, restoranlar, duty-free alanları gibi havaalanı içi işletmelerden elde edilen gelirler)
Bu ticari gelir kalemi, havaalanları için giderek daha önemli hale geliyor. Çünkü havayollarından alınan ücretlerin sabit ya da sınırlı olması, havaalanı yönetimlerini, yolcuların havaalanı içindeki hareketlerini ve alışveriş alışkanlıklarını yönlendirmeye itiyor. Buradaki temel amaç, yolcunun kapıya en hızlı şekilde ulaşması değil, mümkün olduğunca fazla zaman ve para harcamasını sağlamak.
Duty-Free Labirentleri ve Yürüyen Bantların Azalması Tesadüf Değil
Güvenlik kontrolünden geçtikten sonra kendinizi bir “duty-free labirenti” içinde bulmanızın tesadüf olmadığını biliyor muydunuz? Bu düzenleme, yolcunun alışveriş alanlarından geçmek zorunda kalmasını sağlıyor ve mağazalara yönelimi artırıyor. Benzer şekilde yürüyen bantların da ortadan kaldırılması aynı stratejinin bir parçası.
Yürüyen bantların olmadığı alanlarda yolcular daha yavaş hareket ediyor, daha fazla zaman harcıyor ve bu süreçte mağazalara girme ihtimalleri artıyor. Bantlar ise tam tersi bir etki yaratıyor: Üzerinde yürüyen bir yolcu, karşısında cazip bir mağaza görse bile, banttan çıkıp geriye dönme zahmetine girmiyor. Ayrıca bantlar genellikle sınırlı iniş-çıkış noktalarına sahip olduklarından, ticari alanlara yönelimi de azaltıyor.
Hatta yürüyen bantlar, bir tür fiziksel bariyer etkisi de yaratıyor. Tıpkı çok şeritli bir yolun karşısındaki dükkâna ulaşmanın zor olması gibi, bantların çevresindeki işletmelere erişim de aynı oranda zorlaşıyor.
Hong Kong ve Doha Kötü Örnekler!
Dünyanın en iyi havaalanları arasında yer alan Hong Kong (HKG) ve Doha (DOH) havaalanlarında çok sayıda yürüyen bant bulunsa da bu bantların çevresinde neredeyse hiç mağaza yer almıyor. Bunun yerine ticari alanlar, bantların bittiği veya tren duraklarının bulunduğu merkezî noktalarda kümelenmiş durumda.
Bu düzenleme hem alışveriş trafiğini yoğunlaştırıyor, hem de yürüyen bantların işletme ve bakım maliyetlerini sınırlı tutarak havaalanı bütçesine katkı sağlıyor.
Yürüyen Bantların Diğer Sorunları
Ekonomik faktörler dışında, yürüyen bantlar kullanıcı deneyimi açısından da bazı sorunlar yaratabiliyor. Örneğin bu bantlar genellikle yalnızca bir kişinin bavullarıyla sığabileceği genişlikte tasarlanıyor. Ancak bazı yolcular yürüyen bant üzerinde durarak dinlenmek isterken, bazıları da bant üzerinde yürüyerek zaman kazanmak istiyor. Bu iki farklı yaklaşım, yürüyen bantlarda sıkışıklık ve geçiş zorluğu yaratabiliyor.
Bazı ülkelerde —örneğin Japonya’da— bu durum kurallarla net bir şekilde çözümlenmiş olsa da, Miami gibi yerlerde, ortada duran ve kulaklık takmadan video izleyen biriyle karşılaşmak işten bile değil. Bu da diğer yolcular için hem stresli hem de verimsiz bir deneyim yaratıyor.
Ayrıca yürüyen bantlar, yönsel yolcu akışını da olumsuz etkileyebiliyor. Bantlar nedeniyle hızlı yürümek veya yavaş yolcuları geçmek zorlaşıyor. Engelli yolcular içinse ironik bir şekilde yürüyen bantlar daha da erişilemez olabiliyor. Zira tekerlekli sandalye hizmetleri genellikle bu bantları kullanmıyor ve bantların oluşturduğu yapısal kısıtlamalar da hareket alanını daraltıyor.
Sonuç: Konfor Değil Kârlılık Öncelikli
Havaalanı tasarımları büyük bir planlamanın sonucu. Ancak bu planlamada öncelik her zaman yolcunun konforu değil, işletmenin kârlılığı oluyor. Yürüyen bantlar ise hem maliyet hem de ticari etki açısından bu hedefle örtüşmüyor. Bu yüzden modern havaalanlarında yürüyen bantların sayısı azalıyor ya da stratejik olarak belirli noktalarda konumlandırılıyor.
Bir dahaki sefere bir havaalanında “Bu tasarımı neden böyle yapmışlar?” diye düşündüğünüzde, muhtemelen cevabı “daha fazla satış, daha fazla gelir” olacaktır.