Havacılık Bülteni-153

TÜRKİYE’NİN KAÇ YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI VAR?

Türkiye’de, geçtiğimiz haftanın en büyük gündemi, Akdeniz ve Ege Bölgesi’ndeki 24 ilde çıkan 84 farklı orman yangını ile verilen mücadeleydi. Her orman yangınında olduğu gibi, bu yangınlarda da Türkiye’nin kaç yangın söndürme uçağı olduğu ve bunların akıbetine ilişkin tutarsız açıklamalar ve çelişkili bilgiler kamuoyunda bilgi kirliliği yarattı.

Türkiye’nin tek havadan yangın söndürme uçak filosuna sahip olduğunu belirten THK bünyesindeki Gökçen Havacılık envanterinde, 2009 yılında alınmış 9 adet CL-215 Bombardier yangın söndürme uçağı olduğu belirtiliyor.

Oysa 2019 yılında Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadele edecek uçak filosunun bulunmadığını açıklamış, Türk Hava Kurumu’nun elindeki 6 adet CL-215 model uçaklardan üçünün faal olmadığını belirtmişti. Hafta içinde Manavgat’ta başlayan yangınların ardından da Bakan PAkdemir’li Türkiye’nin kendi uçağının olmadığını yineledi.

Kamuoyunda tartışmaların alevlenmesi üzerine, Türk Hava Kurumu, yaptığı yazılı bir açıklama ile “Ülkemizin çeşitli bölgelerinde 3 adet (10 bin litre kapasiteli) Beriev BE-200 amfibik yangın söndürme uçağı, 15 adet (2.500 litre kapasiteli) Mİ-8 genel maksat helikopteri, 2 adet (7,500 litre kapasiteli) genel maksat yangın söndürme CH-47 Chinook helikopter olmak üzere toplam 20 hava aracımızın, orman yangınlarına müdahale ettiğini” duyurdu.

Ülkemizde özellikle son 3 yıldır orman yangınlarıyla havadan mücadelede planlama sorunları yaşanıyor. 2019 yılında hiç uçağı olmadan sezonu tamamlayan Türkiye, çıkan orman yangınlarda büyük kayıplar verdi. 2020 yılında, bakanlık tarafından 4 uçak için çıkılan ihale sonucunda sadece 2 uçak tedarik edilebildi. 2021 yılı için ise 5 adet uçak için ihale yapıldı. Ancak sadece 3 adet uçak temin edilebildi.

Şu anda yangınla mücadele uçakları filomuzda yer alan 3 adet Beriev BE-200 amfibik uçakları, 1 Haziran-31 Ekim tarihleri arasındaki 153 günlük süre için, 203 milyon TL bedelli bir ihale sonucunda kiralandı. 2020 yılında aynı firmadan kiralanan 2 adet uçağa, 120 gün için, 84 milyon TL kira bedeli ödenmişti.

Yaklaşık 30 yıl orman yangınlarıyla başarıyla mücadele eden THK, son üç yıldır kendi filosundaki uçaklarıyla devletin düzenlediği bu ihalelere katılamıyor. Çünkü THK’nın elindeki uçaklar 4 bin 900 litre kapasiteli. Ancak ihale şartnamesinde, uçaklar için minimum 5 bin litre kapasite şartı yer alıyor. Bu sebeple Türk Hava Kurumu envanterindeki CL-215 yangınla mücadele uçakları kaderine terk edilmiş durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise uçak konusundaki sıkıntıların ana sebebinin uzun yıllardır bu görevi yürüten THK’nin filosunu ve teknolojisini yenileyememesi olduğunu söyledi.

Öte yandan yangınlarla mücadelemize destek için hafta içinde Ukrayna’dan 2 adet Antonov An 32-P yangınla mücadele uçağını, bir destek grubu birlikte Türkiye’ye gönderdi. Cumartesi günü ise Rusya’dan 5 adet 40 ton su kapasiteli İl-76 tipi yangın söndürme uçağı ile 3 adet Mi-8 tipi yangın söndürme helikopteri desteğe gönderildi. İran da 10 saniyede 40 ton su atabilen yangın söndürme uçağı IL-76 ile Mi-17 tipi 2 helikopteri Türkiye’ye gönderme kararı aldığı belirtildi.

Türkiye gibi Akdeniz’e kıyısı olan ve sıcak havaların da etkisiyle sık sık orman yangınlarıyla karşılaşan diğer ülkelerdeki yangınla mücadele uçakları filosuna bakıldığında,

Yunanistan’ın bölgenin en geniş yangın söndürme uçak filolarından birine sahip olduğu görülüyor. 13 adet Canadair-Bombardier CL-215 Scooper ve 7 adet CL-415 Superscooper uçaklarından oluşan filo, biraz yaşlı olsa da faal olarak kullanılıyor.

Yunanistan’ın elinde ayrıca 18 adet Polonya yapımı Pezetel tipi yangın söndürme uçağı da bulunuyor. 1983’ten bu yana kullanılan bu küçük uçaklar, özellikle Canadair CL-415’lerin filoya katılmasının ardından, günümüzde devriye/kontrol görevlerinde görev yapıyor. Yakıt tanklarına yapılan modifikasyonlar ile 2,5 saatlik uçuş süreleri 4,5 saate çıkarılabiliyor.

Fransa’nın yangın söndürme uçaklarının sayısı 29. Bunların 12 adeti Canadair CL415, 10’u Grumman S-2 Tracker, 4’ü Dash-8 Q400 ve 3’ü Beechcraft King Air 200 modeli. Fransızların ayrıca 40 adet EC145 helikopterden oluşan bir filosu bulunuyor.

Akdeniz ikliminin de etkisiyle sık sık orman yangınlarıyla mücadele eden İspanya’nın elinde 17 uçaktan oluşan bir Canadair filosu bulunuyor. Bu uçakların 14’ü CL-215 ve 3’ü CL-415 modeli.

Babcock adlı uluslararası bir firma, İspanya’ya yangınlarda önemli destek sunuyor. İtalya’ya da aynı şekilde hizmet veren firmanın İspanya’da çeşitli türlerde 57 adet yangınla mücadele hava aracı bulunuyor.

İtalya’nın yangın söndürme filosunda ise 16 adet CL-415 ile 3 adet CL-215’ten oluşan 19 uçak yer alıyor. Babcock şirketinin, yangınla mücadele için İtalya’da 100’ün üzerinde farklı türde hava aracı mevcut. Bunun içinde küçük, orta ve büyük boyutlarda helikopterler ve uçaklar var.

AIRBUS A350’NİN KARGO VERSİYONU GELİYOR!

Avrupalı ​​imalatçı Airbus, yeni nesil geniş gövde modeli A350’nin kargo versiyonunu piyasaya çıkarma planı için düğmeye bastı. Böylece en büyük rakibi Boeing’in, en güçlü kalelerinden biri olan geniş gövde kargo uçağı pazarında dengeleri değiştirmek için harekete geçti. Airbus, bu kararı alırken, pandemi nedeniyle patlama yapan e-ticaretin yarattığı yüksek talebin, küresel sağlık krizi tamamlandıktan sonra da devam edeceği üzerine bir kumar oynamış oldu.

Airbus, Dünya’nın en büyük yolcu uçağı üreticisi ünvanını Boeing’in elinden almış olsa da ABD’li imalatçı, kargo uçaklarıyla, uzun yıllardır hava kargo pazarını neredeyse tek başına domine ediyor.

Airbus yönetimi, A350’nin kargo versiyonunun, 2025’te hizmete girmesini hedeflediklerini açıklarken; uçağın lansman ve potansiyel müşterileri hakkında herhangi bir bilgi paylaşmadı.

Boeing’in en yeni nesil çift motorlu geniş gövde uçağı 777X, Dünya’nın en büyük çift motorlu yolcu uçağı olmaya hazırlanıyor. Ancak, ABD Federal Havacılık İdaresi FAA tarafından, uçağın emniyet sertifikası standartlarını karşılamadığı açıklaması ve küresel anlamda yolcu talebinin pandemi nedeniyle zayıflaması nedeniyle, uçağın kargo versiyonu ile ilgili çalışmalar da neredeyse durma noktasına geldi. Ancak Airbus’ın A350’nin kargo versiyonu için aldığı bu kararın, 777X için çalışmaların yeniden hızlandırılmasına neden olacağı düşünülüyor.

Airbus, satış rakamları, 767 ile rekabet edemeyen A330 kargo uçağına bir alternatif olarak, A350’nin kargo versiyonu için aylardır gayri resmi olarak çalışmalarını sürdürüyordu. Avrupalı imalatçı, Dünya’nın ilk karbon fiber kargo uçağının kargo versiyonunu sahaya sürmenin, 2028’de yürürlüğe girecek olan daha katı küresel emisyon standartları ile çok daha mantıklı hale bürüneceğini düşünüyor. Zira getirilecek yeni standartların, mevcut 767 ile 777 kargo uçaklarının teslimatlarını kısıtlaması bekleniyor.

Boeing’in, 777X’in kargo versiyonunu müşterilere pazarlarken, A350’ye göre daha büyük olması ve mevcut kargo altyapısı ile entegre olacağı argümanlarını kullanması bekleniyor. Boeing CEO’su Calhoun, hafta içinde yaptığı açıklamada, mevcut kargo uçaklarının 777X ile değiştirdiğinde, %40 daha düşük emisyon rakamlarına ulaşılabileceğini belirtmesi ile bunun sinyallerini vermişti.

A350’nin kargo versiyonu ile ilgili yapılan duyuru, FedEx ve UPS gibi ekspres ve lojistik firmalarından; navlun odaklı Asya havayollarına; Lüksemburg merkezli Cargolux’ün öncülük ettiği özel hava kargo taşıyıcılarına kadar, pazardaki tüm potansiyel müşterileri elde edebilme rekabetinin de pimini çekmiş oldu. Piyasa kaynaklarına göre, Boeing’in kargo uçaklarının yolcu versiyonlarından daha yüksek fiyatlara satılması nedeniyle, hava kargo sektöründeki dengelerin, kalıcı olmayabileceği düşüncesi hakim.

A350’nin kargo versiyonunun başarılı olabilmesi için, nispeten hafif ancak büyük hacimli paketler nedeniyle, kargo yerleşim alanını daha fazla önemseyen Amazon gibi e-ticaret liderlerinin ihtiyaçlarına cevap verebilmesi ve aynı zamanda daha fazla yük taşımak için yeni fırsatlar arayan ağır kargo nakliyatçılarının uçak ihtiyacını da karşılayabilmesi gerektiği düşünülüyor.

Endüstri kaynakları, A350 kargo uçağının 109 ton; 777X’in kargo versiyonunun ise 115-117 ton taşıma kapasitesine sahip olmasını bekliyor.

Yeni kargo uçaklarının, uluslararası seyahatlerde bir hareketlenme bekleyen geniş gövdeli yolcu uçaklarının üretimini de destekleyebileceği düşünülüyor. Değer olarak küresel kargonun yaklaşık yarısı hava yoluyla taşınıyor ve bunun da yarısı genellikle yolcu uçaklarının kargo kompartmanında gönderiliyor.

Pandemi sırasında, birçok havayolu şirketi kullanılmayan yolcu uçaklarını park etmek zorunda kaldı ve e-ticaret, COVID-19’un yarattığı tam kapanma uygulamaları sırasında, birçok şirket için can simidi oldu. İşte bu noktada kargo uçaklarına ve kargo taşıma alanlarına olan talep ciddi şekilde arttı.

Ekonomistler, pandemi etkisi hafifledikçe eğilimlerin çözülmeye başlayabileceği konusunda uyarıyor. Boeing’in geçen yıl açıkladığı sektörel projeksiyonlarda, 930 adet amaca yönelik kargo uçağı ve 1.500 adet yolcu uçağından dönüştürülmüş kargo uçağı olmak üzere, sektörün önümüzdeki 20 yıl içinde ihtiyaç duyacağı kargo uçağı sayısının 2.430 olduğu bilgisi yer aldı.

Öte yandan Avrupa Birliği Havacılık Güvenliği Ajansı EASA, kanat üzerine acil çıkış kaydırağı eklenen bir modifikasyon ile koltuk kapasitesi 149’a çıkarılan Airbus A220-300’ün yeni varyantını resmen onayladı. Bu gelişme, uçağa 4 ilave koltuk eklendiği anlamına geliyor. Air France’nin Eylül ayında bu uçağı filosuna katan ilk havayolu olması bekleniyor.

BOEING’TEN İLK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORU!

ABD’li imalatçı Boeing, uçaklarının hizmet ömrü boyunca ne kadar karbon emisyonu (CO2) ürettiğini ortaya koyma taahhüdü de dahil olmak üzere, faaliyetlerinde gösterdiği “şeffaflığa” ithafen ilk sürdürülebilirlik raporunu yayımladı.

Rapora göre Boeing’in temel hedefi, 2030 yılına kadar yüzde 100 Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı (SAF) ile çalışan ticari uçakları üretmek ve 2050 yılına kadar da hizmete başlamasını sağlamak. Boeing ayrıca tüm tesislerinde de net sıfır karbon emisyonu amaçlıyor.

Bu gelişmeler, yatırımcılar ve diğer paydaşlar tarafından yapılan baskılar neticesinde ilk olarak Ocak ayında duyurulsa da, Boeing, o günden bu yana beri eylem haline getirdiği faaliyetlerini paylaşmak üzere bu raporu yayımladı.

Raporda, 2020’de teslim edilen uçakların, hizmet ömürleri boyunca 158 milyon ton CO2 – 175 milyon MtCO2e – emisyonu üreteceği bilgisi yer aldı.

Daha yüksek yüzdeli karışımlar ABD ve Birleşik Krallık’taki endüstri standartlarını karşılamadığı için, jet motorlarının sağlıklı şekilde çalışabilmesi için, jet A1 yakıtına yalnızca yüzde 50 oranında SAF katılması onaylanmış durumda.

Boeing, 2018’de bir 777 modeline ecoDemonstrator adı vererek, bu uçakla bir uçuş test programı başlattı. Yüzde 100 SAF kullanarak ticari bir jeti başarıyla uçurdu. Bu gelişme, şirketin sürdürülebilir havacılık çalışmalarını göstermesi açısından önemliydi. Boeing’in stratejisi, yalnızca yakıt alanında değil, bir bütün olarak operasyonların genelinde sürdürülebilirlik sağlamak. Bu amaç doğrultusunda, enerji tüketimini yüzde 12, su kullanımını yüzde 23, katı atıkları yüzde 44 ve tehlikeli atıkları yüzde 34 azaltmayı taahhüt ediyor.

ELEKTRİKLİ UÇAK GÜNEŞ ENERJİSİYLE UÇTU!

Pipistrel Alpha Electro, gücünü tamamen elektrikten elde eden bir uçak modeli. Bu uçak, geçtiğimiz günlerde, bataryalarını güneş enerjisiyle çalışan özel bir aparat yardımıyla şarj ederek, 220 millik ( yaklaşık 350) bir uçuş gerçekleştirmeyi başararak, bir ilke imza attı. Bu özel uçuşta, toplamda dört bölgesel havalimanına iniş kalkış gerçekleştirildi.

İki  koltuklu, elektrikli uçak, Güneş enerjisiyle şarj edilen pillerle gerçekleştirdiği tarihi uçuşunu, Kaliforniya’da Fresno ve Lodi arasında gerçekleştirdi. New Vision Aviation Başkanı Joe Oldham, 20 Temmuz’da Pipistrel Alpha Electro’su ile Fresno’dan havalandı ve Lodi’ye inmeden önce, bataryalarını şarj edebilmek için iki farklı havaalanında (Modero ve Modesto) durdu. Ardından aynı güzergahı kullanarak geri döndü ve yaklaşık 350 km menzile sahip uçuşunu, sorunsuz bir şekilde tamamladı.

Beam tarafından geliştirilen EV ARC, elektrikli araçları ve şimdi de uçakları şarj etmek için tasarlanmış özel bir dönüştürücüye sahip, mobil, bağımsız bir solar (güneş enerjisiyle çalışan) şarj istasyonu.Şirket, ABD genelindeki yaklaşık 20.000 kamu ve özel havaalanının hepsine, temiz, herhangi bir kurulum işlemi gerektirmeyen şarj altyapısı yerleştirmeyi hedefliyor. Mobil şarj cihazı EV ARC, Güneş enerjisini elektriğe dönüştürüyor.

Güneş enerjisi teknolojisini, genellikle uzak veya kırsal yerlerdeki küçük hava limanlarında kullanma fikri şimdilik daha hayata geçirilebilir duruyor. Beam şirketi, iki park yeri arasına sığacak şekilde tasarlanan EV ARC’yi, tarihi uçuş boyunca Pipistrel’i şarj etmek için California’daki dört havaalanına taşıdı.

adbanner