Havalimanında Geçen Ömür Terminalde Bitti!

Tom Hanks’in başrolünde yer aldığı 2004 yapımı Steven Spielberg filmi The Terminal’in ilham kaynağı olan Mehran Karimi Nasseri, 76 yaşında hayatını kaybetti. İranlı bir mülteci olan Nasseri, 1988’de yasal bir karmaşanın ortasında kaldıktan sonra, Paris Charles de Gaulle Havalimanı’nda yaşamaya başladı. Geçtiğimiz günlerde havalimanının 2F Terminali’nde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Yani bu ilginç yaşam öyküsü tam da olması gerektiği gibi havalimanının terminalinde sona erdi. Gelin Nasseri’nin hayatındaki satır başlarına biraz daha yakından bakalım…

Mehran Karimi Nasseri, 1945’te İran’ın Mescid-i Süleyman şehrinde 6 çocuklu bir aileye doğdu. İranlı bir doktor olan babasını 23 yaşındayken kanser nedeniyle kaybettikten sonra, hayatındaki ilk büyük sürpriz ile karşılaştı. O güne kadar annesi olarak bildiği kişinin, gerçek annesi olmadığını öğrendi. Nasseri, babasının İskoç bir hemşire ile yaşadığı ilişkinin sonucu dünyaya gelmişti.

ÜLKESİNDEN SINIR DIŞI EDİLDİ!

1973’te Yugoslavya hakkındaki çalışmaları için İngiltere’nin Bradford Üniversitesi’ne gitti. 3 yıl burada kaldı. Ülkesine döndükten sonra, Rıza Pehlevi’ye karşı düzenlenen protestolara katıldığı için 1977’de önce tutuklandı; ardından da pasaportsuz şekilde İran’dan sınır dışı edildi. Farklı ülkelere yaptığı mülteci başvuruları neticesinde, 1981’de Belçika’daki Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından mülteci statüsü aldı.

1988’de Glasgow’da yaşadığına inandığı gerçek annesini bulmak için İngiltere üzerinden İskoçya’ya gitmeye karar verdi. Tüm evraklarının içinde bulunduğu çantasını Paris’te tren garında çaldırdığını iddia etti. Birçok farklı kaynakta bunun yalan olduğu ve Nasseri’nin evrakları, artık ihtiyaç duymayacağını düşündüğü için kendisinin attığı söyleniyor.

Mehran Karimi Nasseri, Paris Charles de Gaulle Havalimanı’nda 18 yıl yaşadı

Tüm aksaklıklara rağmen Londra’ya gitmeyi başaran Nasseri, İngiliz yetkililere pasaportunu ibraz edemediği için Fransa’ya geri gönderildi. Dönüşte Fransızlar tarafından tutuklandı. Dava süreci sonunda, Nasseri’nin ülkeye yasal olarak girdiği için, havaalanından sınır dışı edilemeyeceği; ancak Fransa’ya yeniden girmesine de izin verilemeyeceği kararı çıktı. Nasseri, geri döneceği bir ülkesi olmadığı için Terminal 1’de yaşamaya başladı.

Belçika’dan yeni belgelerin çıkarılması için girişimlerde bulundu. Yetkililer Nasseri’nin şahsen başvurması gerektiğini belirtti. Ancak o havalimanından hiçbir yere kıpırdayamıyordu. 1995’te, bir sosyal hizmet görevlisinin gözetiminde yaşamayı kabul etmesi halinde, Belçika’ya girmesine izin verildi. Nasseri, İngiltere’ye gitmek istediği için bunu reddetti.

ADININ SIR ALFRED OLMASINI İSTEDİ!

Zaman içinde hem Fransa hem de Belçika, Nasseri’ye oturma izni vermeyi teklif etti. Ancak Nasseri, kendisini İranlı olarak gösteren çeşitli kağıtları imzalamayı reddettiği için bu teklifleri de kabul etmedi. Nasseri, İngiliz olarak tanımlanmayı ve isminin Sir Alfred Mehran olarak yazılmasını istiyordu. 1999’da Fransa’dan mülteci statüsü almayı başardı. Artık yasal olarak havaalanından ayrılmasının önünde bir engel kalmamıştı. Ancak ömrünün 10 yılı aşkın bir süresini terminalde geçirdikten sonra, Nasseri, havaalanından ayrılmak istemedi.

Mehran Karimi Nasseri, Paris Charles de Gaulle Havalimanı’nda 18 yıl yaşadı

Temmuz 2006’da hastaneye kaldırıldı. Havalimanındaki yaşam alanı olan, gazete ve dergi kutularıyla çevrili kırmızı plastik bank da yerinden söküldü. Ocak 2007’de hastaneden ayrıldıktan sonra Fransız Kızılhaç şubesi tarafından desteklendi ve birkaç hafta havaalanına yakın bir otelde kaldı. Mart 2007’de, Paris’in 20. bölgesindeki bir hayır kurumuna transfer edildi. Nasseri, ölümünden birkaç hafta öncesine kadar Paris’teki bir sığınma evinde yaşamını sürdürdü.

Nasseri, geçtiğimiz Eylül ayında yeniden havaalanına döndü ve bir kez daha kalıcı olarak terminalde yaşamaya başladı. Nasseri, havalimanına dönerek, ölmeden önce hikayesini olması gerektiği gibi tamamlamayı hayal ediyor gibiydi.

12 Kasım 2022’de Charles de Gaulle Havalimanı 2F Terminali’nde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Havalimanı görevlileri ve polisler onu kurtarabilmek için çabalasa da başarılı olamadı. Hayatının 18 yıldan daha uzun bir süresini geçirdiği havalimanında hayatını kaybetti.

HAVALİMANININ SEMBOLÜ HALİNE GELDİ!

Nasseri’nin, Charles de Gaulle Havalimanı Terminal 1’de yaşadığı 18 yıl boyunca valizi hep yanındaydı. Sir Alfred, her sabah yolcular gelmeden önce erkekler tuvaletinde tıraş olabilmek ve yıkanabilmek için 05:30’da uyanıyordu. Zamanını kitap okuyarak, günlük tutarak ya da ekonomi çalışarak geçirdi.

Mehran Karimi Nasseri, Paris Charles de Gaulle Havalimanı’nda 18 yıl yaşadı

Havalimanı çalışanlarından yemek ve gazete aldı. Hikayesini dinlemek isteyen gazetecileri ağırladı ve kendisine tüm dünyadan destek mektupları yağdı. Havaalanında kaldığı süre boyunca, Sir Alfred, havalimanı personelleri tarafından da desteklendi. Personelin kendisine verdiği yemek kuponları dışında hiçbir hediye ve bağışı kabul etmedi. Havalimanının ayrılmaz bir parçası ve sembolü haline geldi.

2004’te Nasseri’nin otobiyografisi The Terminal Man piyasaya çıktı. Nasseri bu kitabı İngiliz yazar Andrew Donkin ile birlikte yazdı.

Nasseri’nin hikayesi, 1994’te, besteci Jonathan Dove’un bir operasına ve aynı yıl başrolünü Jean Rochefort’un oynadığı Fransız filmi Tombés du ciel’e ilham kaynağı oldu. Bu film uluslararası platformlarda Lost in Transit adıyla yayınlandı.

THE TERMINAL FİLMİNİN İLHAM KAYNAĞI!

2004’te ise Tom Hanks ve Catherine Zeta-Jones’un oynadığı Spielberg’in The Terminal’ine ide lham verdi. Eylül 2003’te The New York Times, Spielberg’in yapım şirketi DreamWorks’ün, hikayesinin hakları için Nasseri’ye 250.000 Dolar ödediğini yazsa da filmde veya resmi tanıtım materyallerinin hiçbirinde Nasseri’nin adı geçmedi.

The Terminal Film afişi

Her mülteci gibi Nasseri’nin hikayesi de talihsizliklerle örülü ve insanın içini sızlatan detaylarla dolu. Peşini bırakmayan türlü şanssızlıklar, medeniyetin beşiği olmakla övünen Avrupa’nın, absürt göçmen politikaları ile bütünleşince, kendisine bir yurt ve aile arayan Nasseri’nin olağanüstü bir karmaşanın içine düşmesine neden oldu. 

Yaşamının en güzel yıllarını adeta fanusta geçiren talihsiz bir adam Nasseri. Hiçbir zaman gerçek bir ailesi bile olmamış. Muhtemelen İranlı olduğu için, sığınma ve vatandaşlık başvurusu yaptığı ülkelerin bürokrasileri onun için yokuş yapmış. Bir havaalanı terminalinde yıllarca, kalabalıklar içinde tek başına yaşayan Nasseri, 2003’te bir gazetecinin kendisine sorduğu, burada kaybettiği yıllar için kızgın olup olmadığı sorusuna, “Kızgın değilim. Sadece ailemin kim olduğunu bilmek istiyorum.” şeklinde yanıtlayarak, adeta hayatının kısa bir özetini yapmış.

adbanner