Son günlerde adını yaşanan gerginlikler sebebiyle çok fazla duyduğumuz Kudüs’ün bir sendromu olduğunu biliyor muydunuz?
Sizlere daha önce Stockholm, Floransa, Paris şehirlerine ait, tıp literatürüne de geçmiş olan sendromları anlatmıştık.
Tüm semavi dinlerin en önemli merkezlerinin başında gelen Kudüs’e ait sendrom, Orta Çağ’dan beri biliniyor.
Ancak Kudüs Sendromu, ilk kez 1930’lu yıllarda psikiyatrist Heinz Herman tarafından tanımlanan bir hastalığın adı. Dinsel bir psikoz. ‘Jarusalem Sendrome’ olarak da biliniyor.
Kişinin Kudüs’e gelmesi ile başlayan ve kentte kaldığı süre içinde şehrin mistik atmosferinden etkilenerek, dini halüsinasyonlar, takıntılar geliştirmesi durumu. Bir tür delilik hali.
Din farkı gözetmeyen hastalığın gelişimi oldukça ilginç: Kudüs’e gelmeden önce ruhsal olarak tamamen sağlıklı ve dengeli olan kişi, buraya geldikten sonra yavaş yavaş aşırı dindarlığa yöneliyor.
Hastalığın üç tipi var: Her üç tipte de hastalar genelde zararsız, ama her türlüsünde dini sebepler veya motiflerle ilgili çeşitli takıntılar geliştiriyor.
Kendini büyük dini lider olarak görenler: Kimisi Mesih olduğuna inanıyor, kimi ben İsa peygamberim diye geziyor, kimi de elinde asa Kızıldeniz’i ikiye ayırmanın derdine düşüyor. Vaftizci Yahya hissiyatı da epey popüler.
Kendini kaptırıp “aydınlandım” diyerek insanlara doğru yolu göstermek için nutuk atmaya başlayanlar
Mensup bulundukları din veya sınıfı kurtarmaya ömrünü adamaya karar verenler
Dinsel sanrılar, ritüeller dışında, yıkanma, saç/sakal/tırnak kesme kompulsiyonları, kutsal alanlardaki seramoniler, sürekli beyaz giyinme isteği en belirgin özellikler. Hastaların ortak özelliklerinden biri de aşırı arınma (temizlenme) ihtiyacı duyduklarını söylemesi.
Çoğunlukla kişi kentten ayrıldıktan sonra hiçbir iz bırakmadan iyileşiyor.
Bazı hastalar aşırı uç tarikatlara üye oluyor, bazıları ise tüm dünyevi işleri bırakıp kendini ibadet etmeye veriyor.
Her yıl 2 milyon turistin ziyaret ettiği Kudüs’te bu sendroma yakalanma oranı %2 civarında…