Netflix’teki Boeing Belgeseli Downfall Ne Anlatıyor?

Netflix’in yeni belgeseli Downfall, 18 Şubat 2022’de yayına girdi. 5 ay içinde gerçekleşen ve 346 kişinin yaşamını yitirdiği iki Boeing 737 MAX kazasını derinlemesine inceleyen belgesel, kârlılığı insandan daha öncelikli kılan, karanlık Amerikan zihniyetinin kalbine dokunuyor. Netflix’in Boeing belgeseli Downfall: The Case Against Boeing, kurumsal açgözlülüğe karşı haklı bir adım teması ile ilgi çekiyor.

89 dakikalık belgesel bir havaalanında başlıyor. Toplantı, tatil veya iş gezisi amacıyla yola çıkan binlerce insanın ortak buluşma noktası olan havaalanlarının, aslında bir kader birliği yarattığı vurgusu yapılıyor. Ne amaçla olursa olsun, oradaki tüm insanlar için, çıkılan yolculukların başlangıç veya bitiş noktası olması nedeniyle, havaalanları, gidilmek istenen yere sorunsuzca varılacağına dair ortak inancın temsili olarak yansıtılıyor.

İzleyicileri bu kutsal güven bağlamı üzerinden kendisine çeken Downfall, bu ortak amaçtan sapıldığında, durumun ne kadar tehlikeli hale gelebileceğinin alt yapısını kuruyor.

Belgesel, uçakların düşmesine neden olan süreçte neyin yanlış gittiğine dair sürükleyici bir adli soruşturma ile başlasa da nihayetinde bu kazalara neden olan temel sorunların, sorumsuzluk ve açgözlülük ile donatılmış bir şirket kültürü olduğunu ortaya çıkarmak için üzere yoluna devam ediyor.

Kazalar ile ilgili ayrıntılara geçmeden önce, yönetmen Rory Kennedy‘nin hızlıca, Boeing’in havacılık endüstrisindeki konumu hakkında verdiği bilgiler, izleyicinin fikir sahibi olabilmesi açısından oldukça kıymetli. Boeing’in, 1960’ların sonlarında piyasaya sürdüğü jumbojet 747 ile bugünkü kitlesel uluslararası hava yolculuğunun temellerini atmasının; Amerikan vatanseverliği konusunda gurur kaynağı olarak hizmet eden şirketin, büyük başarılarından biri olduğuna vurgu yapılıyor.

Boeing’in, bu öncü adımların çok ötesinde hep gündemde kalmayı başardığı ve günümüzde herhangi bir anda, 150’den fazla ülkede yaklaşık 10.000 Boeing uçağının aktif olarak gökyüzünde uçmayı sürdürdüğü bilgisi paylaşılıyor. Şirketin itibarının aşırı güçlü olması nedeniyle, ilk kazanın hemen ardından, bazı uzmanların, uçağın tasarımında bir sorun olabileceği fikrini akıllarının ucundan bile geçirmedikleri paylaşılıyor. “The Air Current Genel Yayın Yönetmeni Jon Ostrower’ın dilinden: ‘Sonuçta, o bir Boeing’ alıntısı yapılıyor.

İLK KAZA: LION AIR

29 Ekim 2018’de Endonezyalı Lion Air’in Boeing 737 Max uçağı ile 610 sefer sayılı uçuşta, başkent Jakarta’dan havalandıktan kısa süre sonra Java Denizi’ne düşmesi ile uçaktaki herkes yaşamını yitirmişti. Kazanın teknik nedenleri oldukça karmaşıktı. Ancak genel sorun, arızalı bir sensör ve bu sensörden aldığı verilere otomatik olarak yanıt veren MCAS (Manevra Karakteristiklerini Artırma Sistemi) isimli tartışmalı bir sistem üzerinde toplanıyordu.


İlgili Haber | Into the Night Filmindeki Havacılık Hataları


Wall Street Journal muhabiri Andy Pasztor şaşırtıcı hikayeyi araştırırken, onu en çok şaşırtan şey Boeing’ten aldığı yanıt oldu. Şirket yetkilileri, kaza esnasında nelerin yanlış gittiğine dair teknik bir açıklama yapmak yerine, eğer kokpitte Amerikalı bir pilot olsaydı kazanın asla yaşanmayacağına dair yabancı düşmanlığı temelli iddialar ile konu saptırılmaya çalışılıyor.

19 HAFTA SONRA İKİNCİ KAZA

Sadece 19 hafta sonra, Etiyopya Havayolları’nın 302 sefer sayılı uçuşunda da başka bir Boeing 737 Max uçağı, Addis Ababa’dan kalkıştan kısa süre sonra Bishoftu Kasabası yakınlarında düştü ve yine uçaktaki herkes hayatını kaybetti. İkinci kazanın hemen ardından, Federal Havacılık İdaresi (FAA), tüm Boeing 737 MAX uçaklarını yere indirmeye karar vermeden önce; daha fazla veri bekledi. Çin’in bu kararı alması için daha fazla veriye ihtiyacı yoktu. Çinliler kazadan bir gün sonra tek taraflı olarak uçak tedarikini durdurma kararı aldı ve bu durum diğer ülkeler için de bir zincirleme reaksiyon başlattı.


İlgili Haber | Çoğumuzun Gözünden Kaçan 7 Havacılık Filmi


Uçağın kara kutusu bulunduktan sonra, beş ay önceki Lion Air kazasına benzer veriler ortaya çıktı. Bunun üzerine ABD Başkanı Trump, 737 MAX uçaklarını Amerika’da da yere indirme kararı verdi. Havacılık tarihinde ilk kez bir uçak modeli ABD Başkanı kararı ile yere indirilmişti.

UÇAKLAR YERE İNDİRİLİYOR

Bir uçağın tamamen yere indirilmesi kararı alındığında, uçakların bulundukları konumdan, park pozisyonuna alınmak için, şirketin uygun gördüğü bir yere uçurulması gerekir. O anda Boeing 737 MAX uçakları ile ilgili gizlenen sorunlar hakkında izleyicilere bir fikir verebilmek için belgeselde, birkaç pilotun bu görevi yapmayı açıkça reddettiği belirtiliyor.

Boeing’in ise kazaların sorumluluğunu pilotlara yüklemeye ve altlarındaki zemin çökerken bile sorumluluktan kaçınmaya çalışmaya devam ettiği söyleniyor. Belgeselin bu noktasında, yönetmen Kennedy, Boeing tarihinden bazı önemli bilgiler vermek için zamanda küçük bir yolculuğa çıkıyor.

BOEING İÇİN İPLER NEREDE KOPUYOR?

Eski Boeing çalışanları, havacılık uzmanları, gazeteciler, ABD Kongresi üyeleri, kurbanların aileleri ve tabii ki Chesley “Sully” Sullenberger ile yapılan görüşmeler sayesinde net bir tablo ortaya çıkıyor. Boeing ve McDonnell Douglas arasında 1997’de yaşanan birleşme, işlerin ters gitmeye başladığı an olarak ifade ediliyor. Mühendislik ve inovasyon anlamında mükemmelliği ile tanınan bir şirket, bir anda yalnızca artan hisse değeri ile ilgilenen bir şirkete dönüşüyor.

Bu süre zarfında Boeing, Avrupalı rakibi Airbus ile çok daha çetin bir yarışa giriyor. Airbus, 2003’te satış sayısında Boeing’i geride bırakıyor. Bu noktada, eski bir çalışan, Boeing’in artık mühendislerini dinlemeyi bıraktığını iddia ediyor. Kalite kontrol önlemleri gibi sivri alanlar yumuşatılıyor, bu durumu ihbar edenler görevden alınıyor. Boeing yöneticileri, şirketin Wall Street’teki duruşunu etkileyebilecek herhangi bir kötü haberi duymak ve duyurmak istemiyor.

PARA ÖNCELİK HALİNE GELİYOR!

Belgesel, bu kurumsal zihniyetin nihai çöküşe giden yolunu ayrıntılı olarak anlatıyor. İzleyicileri, bunu mümkün kılan kurumsal açgözlülük üzerinde düşünmeye zorluyor. Bu kesinlikle Boeing’e özgü bir sorun değil. Hemen hemen her modern şirket, pek mümkün olmasa da sürekli yükselen bir finansal grafik için çalışyoır. Bir CEO, bir önceki yılın kârını elde edemezse, koltuğunu kaybedebiliyor. Bu durum, bir sonraki CEO’nun daha iyi finansal rakamlar elde etmek için atabileceği adımlar konusunda hepimizi korkutuyor.

Belgeselde, insanların kâr etme güdüsünün bu şekilde devam etmesi halinde, darbe alan sadece havayolu seyahatlerinin güvenli olduğu fikriyle sınırlı kalmayacağına vurgu yapılıyor. Kimsenin kendini hiçbir yerde güvende hissetmeyeceği korkunç bir son bizi bekliyor olabilir.

adbanner