Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency-EEA) dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanın evlerine kapandığı ve seyahat faaliyetlerinin önemli ölçüde düştüğü bir yılın ardından, insanların trene mi yoksa uçağa mı binmesi gerektiği sorusunu sormak için uygun bir zaman olduğunu düşünüyor.
Pandemi öncesi, yolcu taşımacılığına yönelik talep, istikrarlı bir ivme ile yukarı yönde seyrediyordu. COVID-19, hayatlarımızda silinmez bir iz bırakacak olsa da bir yandan da yolcu taşımacılığının birkaç yıl içinde pandemi öncesi seviyelerine yeniden ulaşacağı kesin.
Bu sefer daha hazırlıklı olmamız gerektiğini düşünen uzmanların tavsiyeleri, hepimizin yapacağı seyahatlerin etkilerinin farkında olan, bilinçli gezginler olmamız yönünde birleşiyor. Söylediklerimiz ile kısıtlamalar kaldırıldığında uyguladıklarımız farklı olmamalı!
Avrupa Çevre Ajansı’nın hazırladığı ‘tren mi yoksa uçak mı?‘ başlıklı 2020 yılına ait ulaşım ve çevre raporu, uzun süredir devam eden iklim krizi, hava kirliliği ve çevresel gürültüyle ilgili kalıcı sorunları ele alması nedeniyle oldukça önemli. Zira rapor, pandemi nedeniyle insanların mobilitesinin sınırlanmasının, çevresel hassasiyetlerini yükselttiğini ortaya koyuyor.
Raporun amacı, karar vericileri Avrupa’da demiryolu ve hava yoluyla yolcu seyahatinin mevcut durumu ve çevresel etkileri hakkında bilgilendirmek; seyahat tercihlerinin ve bunların çevresel etkilerinin mevcut politikalar ile nasıl ilişkili olduğunu ortaya koymak olarak özetlenebilir.
Rapor, Avrupa’nın farklı bölgelerinde, farklı mesafelerde ve değişen derecelerde demiryolu bağlantı kalitesine sahip 20 ana şehir çiftini (city pair) inceleliyor. Bu şehir çiftlerinin her biri için, şehirlerin yakınında ek bir alternatif konum için ayrıca yapılan analizleri de içeriyor.
Rapora göre, hem genel hem de şehir çiftleri için özel olarak bakıldığında, tren yolculuğunun “her zaman mantıklı bir seçim” olduğu ortaya çıkıyor. Havacılığın emisyon etkileri “yolcu kilometre bazında tartışmasız şekilde daha yüksek” Ancak havayolu ile seyahat, çevresel anlamda “en zararlı tercih” değil. Zira, özellikle içinde tek kişinin bulunduğu bir otomobil ile yapılan seyahatin, çevresel zararı uçaktan daha fazla!
500 kilometrelik mesafeyi kapsayan, farklı tren, uçak ve otomobil yolculuğu alternatifleri için, yolcu başına emisyon maliyetlerini gösteren aşağıdaki diyagram üzerinden durum net olarak anlaşılıyor. Bu çalışma kapsamına dahil edilen taşıma modları, en sık kullanılan beş uçak türü, bir elektrikli şehirlerarası tren (ICe), bir yüksek hızlı tren (HSR) ve her tür için bir kişi ve dört kişilik doluluk oranına sahip üç farklı yakıt şekline sahip otomobil türü oldu.
Rapor, kesin cevaplar sunmak yerine, mevcut tartışmalara daha fazla soru ekliyor. En önemlisi de çevre açısından en sağlıklı seçimin her zaman net olmayabileceğini ortaya koyuyor. Örneğin demiryolunun toplam emisyon değeri, hava yolundan daha düşük olmasına rağmen, gürültü konusunda, hava yolculuğu ile karşılaştırılabilir duruma geliyor. Hatta daha uzun mesafeler için yüksek hızlı trenlerin gürültü seviyesi, uçakları geride bırakıyor.
Benzer şekilde, rapor, daha uzun mesafelerde, hava yoluyla seyahat etmenin çevresel etkileri daha az arttırdığını gösteriyor. Bunun gerekçesi ise iniş ve kalkışların çevresel etkilerinin daha yüksek oluşu ve bunun uçulan mesafeye göre değişmiyor olması gösteriliyor.
Doluluk seviyeleri de sonucu bir çok farklı açıdan değiştiriyor. EEA raporu, bir tren, uçak veya arabanın neredeyse boş olması ile % 80’inin dolu olması arasında, çevresel anlamda “büyük bir fark” oluştuğunu gösteriyor. Doluluk faktörü, tek başına bir ulaşım modunu, çevre için en iyi veya en kötü seçim haline getirebiliyor.
İlgili Haber | Uçuşlarınızla Çevreye Verdiğiniz Zararı Nasıl Telafi Edebilirsiniz?
Avrupa Birliği’nin Yeşil Anlaşması (Green Deal) ulaşımdan kaynaklanan sera gazı emisyonunu, 1990’a kıyasla 2050’ye kadar yüzde 90 azaltma hedefini içeriyor. Bu zorlu bir görev. Zira ulaşım ve taşımacılık, 2018’de AB sera gazı emisyonlarının yüzde 25’ini tek başına oluşturuyordu. Bu sektörlerin emisyonlarının kendi içindeki dağılımı ise karayolu taşımacılığı (% 72), deniz taşımacılığı (%14) ve havacılık emisyonları (%13) şeklindeydi. Demiryollarının payı ise % 0.4’tü (yalnızca dizel trenlerin emisyonları).
Demiryolu ile Hava yolunu Entegre Etmek Gerekiyor!
Karayolu ile seyahatlerin azaltılması – özellikle tek kişi ile yapılanlar – Yeşil Anlaşma hedefine ulaşmak için önemli bir adım olabilir. Ancak benzer şekilde, daha sürdürülebilir ulaşım yöntemlerine geçiş, bu hedefe ulaşmak konusunda, çok daha önemli bir katkı sağlayabilir. Rapor, yolcu taşımacılığı için hava yolundan demiryoluna geçişin önemli bir rol oynayabileceğini de söylüyor.
Demiryolu ve hava yolunun birbirini tamamlayıcı nitelikte olması gerektiği yorumunun yer aldığı rapor, her iki ulaşım şeklinin de sundukları farklı avantajları ve dezavantajları olduğunu anlatıyor. Raporun bulguları, havacılığın, Avrupa genelinde daha entegre bir demiryolu ağı için çalışması gerektiğini, uçakla gitmeye alternatif bir yöntem bulunmayan yerler için ise bağlantılara odaklanılması gerektiğini gösteriyor.
Demiryolu ve hava yolu, aynı zamanda, çok modlu yolculuklar için büyük bir potansiyel sunuyor. Bu sayede bir yolculuğun tamamını hava yoluyla katetmek yerine, yolculuğu farklı ulaşım şekilleri ile eklemliyor. Bunun büyük oranda gerçekleşmesi için en büyük koşul ise elbette büyük havalimanlarının yüksek hızlı tren ağlarına entegre edilmesi.
Raporda, demiryolunun, seyahat severler için sadece çevresel hassasiyetleri için değil, cüzdanına da hitap eden bir seçenek haline getirilmesi de diğer önemli gereksinim olduğu belirtiliyor.